piwik no script img

ETHA muhabiri on aydır tutukluAdil Demirci'yi beklerken

On aydır Türkiye'de tutuklu olan ve terör örgütü üyeliğiyle suçlanan Alman vatandaşı Adil Demirci, 14 Şubat'ta yeniden hakim karşısında. taz.gazete, Demirci'nin yakınlarıyla buluştu.

Her Çarşamba Adil Demirci'nin yakınları, arkadaşları ve destekçileri Köln'de eylem düzenliyor. Foto: Jörn Neumann

Elif Demirci Köln’deki dairesinin koltuğunda dimdik oturuyor. Sehpada bir demet kırmızı papatya var. Yaklaşık iki sene önce safra yolu kanseri tanısı alan 64 yaşındaki Demirci, geçmişte iki defa kemoterapi tedavisi görmüş. Şu anda üçüncü kez tedavi görüyor. Gözlerinin altındaki halkalar ve kısık sesi, kemoterapinin onu ne kadar yorduğunu ele veriyor.

Elif Demirci, Türkiye'de on aydır tutuklu bulunan Alman vatandaşı Adil Demirci'nin annesi. Hayatını değiştiren geceyi doğru hatırlamaya çalışıyor. 7 Nisan’da oğlu Adil ile memleketine gitmiş. Bunun kısa bir yolculuk olacağını düşünüyorlarmış; İstanbul’daki akrabalarında kalıp 14 Nisan 2018’de Köln’e geri dönmeyi planlamışlar. 13 Nisan saat sabah dörtte özel harekat polisleri kardeşinin evini basmış. Evin altını üstüne getirerek arama yapmışlar ve Adil Demirci’yi gözaltına almışlar. Bu esnada Elif Demirci kız kardeşinin bir üst kattaki evinde, yatağında yatıyormuş. Adil tutuklanırken annesini uyandırmamalarını rica etmiş, bu yüzden olanlardan ancak uyandıktan sonra haberi olmuş.

33 yaşındaki Alman vatandaşı Adil Demirci'nin Türkiye vatandaşlığı da var. Sosyal hizmetler uzmanı olarak mülteci gençlerle çalışan Demirci aynı zamanda serbest çalışan bir gazeteci. Sol haber ajansı ETHA için yazılar yazdı ve çeviriler yaptı. Annesi Elif Demirci, oğlunun tutuklandığı Türkiye yolculuğu öncesinde İstanbul’a tek başına gitmenin daha iyi olup olmayacağını düşünmüş. Ellerini “keşke“ dercesine kaldırıyor.

Elif Demirci, Adil’in isteği üzerine tutuklama sonrasında tedavisine devam etmek için Köln’e dönse de bir ay sonra tekrar Türkiye’ye dönmüş. Silivri Cezaevi’ne yaptığı ilk ziyaret hafızasına kazınmış: “Hapishanenin girişi korkunçtu. O kadar çok kapıdan geçilmesi beni şok etti. Daha giriş böyleyse, acaba içerisi nasıldır?“

Kimliğini gösteriyor, çantasını güvenlik bandına koyuyor. Bir kağıt dolduruyor ve cep telefonunu teslim ediyor. Eşyalar tekrar taramadan geçiriliyor, kişilerin de bizzat taranması gerekiyor. Ardından dokuzuncu cezaevine giden bir otobüsle beş dakika yolculuk edip bir kimlik kontrolünden daha geçiyor. Kolyeler ve küpeleri de dahil olmak üzere eşyaları bir dolaba kilitleniyor. Göz taramasından geçiyor. Ancak daha bitmedi: Kimlik vermek, kendini tanıtmak gerekiyor, kadınlar ve erkekler ayrılıyor, küçük odalarda beden araması yapılıyor. Ardından tekrar göz taraması. Sonra masada oturan bir adama küçük bir kağıt veriliyor ve adam bir odayı gösteriyor. Sonunda.

Köln’deki dairede Adil’in birçok fotoğrafı var. Fotoğraflardan birinde Adil beyaz kısa kollu bir gömlek giyiyor. Fotoğraf, Elif Demirci oğlunu tutuklanma sonrasında ilk kez ziyaret ettiğinde çekilmiş. İkisi de sahilde görünüyorlar, kum altın sarısı, deniz turkuaz mavisi.

Boydan çekilmiş başka bir fotoğrafta arka plandaki sahil bu kez kalça hizasında kesiliyor. İlk fotoğrafta sahil gerçek gibi görünse de, ikinci fotoğrafta bunun aslında cezaevinin duvarına asılmış bir tuval olduğu anlaşılıyor. Annesi, babası ve kardeşi bu mizansene gülüyorlar. Bu acı bir gülüş. Erkek kardeşi Tamer bunu aşağılayıcı bulduğunu söylüyor. Babasıysa ekliyor: “Hapishanenin güzel görünmesini istiyorlar.“

Anne Elif Demirci, oğlunun yokluğuna nasıl dayanıyor? “Telefonlaşmak bana iyi geldi“ diye anlatıyor. Gördüğü tedavi nedeniyle Türkiye’ye oğlunu ziyarete gidemiyor. Ziyareti akrabalar yapıyor. Ama haftada bir kez oğluyla telefonlaşıyor. Hep çarşambaları, öğle sularında. Haftalık telefonlaşmalarının sağlığı için en az kemoterapi kadar önemli olduğunu söylüyor. Adil ile ilgili anekdotlar anlatıldığında Demircilerin salonunda ara ara gülüşmeler olsa da endişe, korku ve üzüntü burada her daim mevcut.

Dava

Savcılık Adil Demirci’yi MLKP üyesi olmakla suçluyor. Demirci suçlamaları reddediyor. İddianameye göre ETHA haber ajansı “terör örgütü MLKP’nin fikirlerine ve idelojisine göre“ yayın yapıyor. Demirci bu ajansta serbest olarak çalışmıştı. On bir sayfalık iddianamede savcılık Demirci’yi “Faaliyetlerini Avrupa’da yürüten MLKP üyesi“ olarak tanımlıyor; onu IŞİD'e karşı savaşmış kişilerin cenaze törenlerine ve anma törenleriyle katılmakla suçluyor. Kasımdaki ilk duruşmada yaptığı savunmasında Demirci, „Anma etkinliklerine binlerce insan katıldı. Bu tür kutlamalara katılmak demokratik bir haktır.“ demişti.

Adil Demirci 2016’dan beri Remscheid’da Almanya'da doğmuş ve göç geçmişi olan veya Suriye'den ve Afganistan'dan kaçan gençlere danışmanlık yapıyordu. Onlara staj imkanları sunuyor, dil kursları düzenliyor, iş başvuruları için yardımcı oluyordu. Beş yıldan uzun bir süre boyunca, Alman gazeteci Meşale Tolu’nun da çalışmış olduğu ETHA için serbest gazeteci olarak yazılar yazıp çeviriler yaptı. “Black Lives Matter“, Arap Baharı sonrası etkiler veya Fransız iş piyasası reformuna karşı protestolar hakkında yazdı.

Avukatı Mustafa Peköz taz gazete’ye verdiği demeçte, savcılığın elinde suçlayıcı hiçbir şey olmadığını ve Demirci’nin gelecek duruşma günü olan 14 Şubat’ta serbest bırakılacağını tahmin ettiğini söyledi.

Arkadaşları

Adil Demirci’nin Almanya’daki arkadaşlarından bazıları “Adil Demirci için Adalet“ dayanışma çemberinde bir araya geliyor. Diğerleri ise konuya aleni bir şekilde katılmaktan ve belki de bizzat Türkiye’ye seyahat etmelerinin engellenmesinden çekindiklerinden daha geriden destek oluyorlar.

Esra A. Wuppertal Garı’nın önünde durup bir sigara yakıyor. Eskiden Adil ile sık sık burada buluşurlarmış. Esra A. şimdilerde dayanışma nöbetlerine katılıyor, konuşmalar da yapıyor, ancak buna rağmen gazetede tam ismiyle yer almak istemiyor. Yağan kar Esra’nın siyah mantosunu beyaza boyuyor. Adil Demirci ile sıklıkla buluştuğu istasyon yakınlarındaki bir kafede onunla hikayelerini anlatıyor. Çocukluklarından beri birbirlerini tanıyorlarmış. Esra’nın teyzesi Demirci ailesiyle mülteci danışmanı olarak ilgilenmiş.

Türkiye’ye taşınmak Adil ve Esra A.'nın ortak hayaliymiş. Esra A.’nın kelimelerle tarif etmekte zorlandığı ancak onun kuşağından Türkiye kökenli birçok Alman’ın içinde taşıdığı bir özlem bu. Memlekete ve aidiyete ilişkin asla eskimeyen bir soru. Adil Demirci bu hayalini gerçekleştirmeyi denemiş ve bir süre İstanbul’da yaşamış. Ta ki darbe girişimine kadar. Sonrası onun için kolay olmamış. Esra A. buna cesaret edememiş. Yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda bu hayal artık geride kalmış gibi görünüyor.

Efsun Kızılay ve Adil Demirci Ocak 2018'de bir eylemde Foto: özel

Adil Demirci başka bir arkadaşı olan Efsun Kızılay'a ilk duruşmadan sonra Silivri’den bir mektup kaleme alıyor: “Mektupların ne kadar değerli olduğu hapiste anlaşılıyor. Evet, burada biraz daha kalmaya karar verdim. Zaten kışın dışarıda ne yapayım? Burası sıcak. Tabii ki biraz şaşkınım. Ama duruşma sırasında böyle bir kararın çıkacağı zaten belli olmaya başlamıştı. En nihayetinde bu da bir tür hayat tecrübesi.“

Yoldaşı

Said Boluri, Golf marka arabasıyla Duisburg’un klasik tuğla evlerinin önünden hızla geçerken Adil Demirci ile ilk kez ne zaman karşılaştığını hatırlamaya çalışıyor. Demirci’yi ilk kez öğrenciler Bologna sürecine karşı harekete geçtiğinde görmüş. Üniversitede beraber politize olmuşlar; gösterilere katılmış, kavga etmiş ve politik gruplar organize etmişler.

Said Boluri ve Adil Demirci Foto: özel

Üniversite kafeteryasında o gün Rhein usulü kuru fasulye var. Geçmişte bu kafeteryada Demirci ile çok fazla zaman geçirmişler. Boluri ve Demirci “Demokratik Öğrenciler Forumu“ adında, sosyal olarak dezavantajlı veya ırkçı nedenlerle dışlanan öğrencilerle ilgilenmek adına bir grup kuruyorlar. Üniversite arkadaşlarına oturum hakkı konusunda danışmanlık yapıyorlar ve onlara devletten nasıl yardım alabileceklerini anlatıyorlar.

Her şeyden çok hafızasında kalan bir keresinde rektörlüğü işgal edişleri. Nordrhein-Westfalen eyaleti o dönem öğrenim harcı çıkarmış ancak harç alıp almama kararını üniversitelere bırakmış. Birçok üniversite harç almaktan vazgeçmiş, ancak onların üniversitesi vazgeçmemiş.

Rektörlüğe yazmışlar. Cevap gelmemiş. Rektörü görmek istemişler ancak rektör onları kabul etmemiş. Ardından 40 kişi oraya gidip rektör gelene kadar orada kalacaklarını söylemişler. Polis geleceğini bildirince işgalciler arasında bir tartışma olmuş. Boluri, önce Demirci’nin fikir beyan ettiğini anlatıyor: “Hep temkinli davranan biriydi.“ Demirci, kendini ve diğerlerini tehlikeye atmanın faydası olup olamyacağını tartışmaya açmış. Ama oylamanın ardından çoğunluğa uyup kendisi de orada kalmış. Yedi sekiz saat sonra nöbetçi polis gelip beş öğrenciyi tutuklamış. Bu yaşananların onları birbirine kenetlediğini anlatıyor Boluri.

Demirci üniversiteden sonra da Almanya Göçmen İşçiler Federasyonu'nda (AGIF) politikayla ilgilenmeye devam ediyor. Arkadaşı ve yoldaşı Demirci’nin Türkiye’de tutuklandığını öğrendiğinde diğer arkadaşlarıyla ve Adil’in kardeşi Tamer Demirci ile bağlantıya geçiyor. Tutuklamanın üç gün sonrasında Köln Garı’nda ilk gösteriyi düzenliyor. O zamandan beri dayanışma nöbetlerini sürdürüyorlar.

Kardeşi

Köln, Wallrafplatz, 30 Ocak 2019. Tamer Demirci bir standın önünde duruyor ve yaklaşık 20 kişinin önünde mikrofonla konuşuyor. Ellerinde Adil Demirci’nin fotoğrafı ve pankartlar var. Pankartlardan birinde “Adil Demirci’ye özgürlük“ yazıyor, bir diğerinde “Gazetecilik suç değildir“. Her çarşamba olduğu gibi insanlar 41. defa burada toplanıyorlar.

Geçenlerden sık sık durup dinleyenler oluyor. Tamer Demirci kardeşinin hikayesini anlatıyor: “Adil 33 yaşında. Köln’de yaşıyor. Almanya vatandaşlığının yanı sıra Türkiye vatandaşlığı da var.“ Kar taneleri Tamer Demirci’nin yüzüne geliyor. Ceketinin kapüşonunu gözlerine kadar çekip konuşmaya devam ediyor. Tamer Demirci konuşmasından sonra standın altında duruyor, ayakkabıları sırılsıklam. Sabah geç kaldığı için hızlıca spor ayakkabılarını giymiş. Nasıl olduğu sorulduğunda “Keyfim yok artık“ diyor. Kendi cevabına gülüyor. Kardeşinin artık çıkması gerektiğini, ona verilecek birkaç görevi olduğunu söylüyor.

Adil Demirci'nin kardeşi Tamer Demirci. Foto: Jörn Neumann

Kardeşi hapse girdiğinden beri Tamer Demirci’nin görevleri artmış: annesiyle ilgilenmek, kardeşi için kamuoyu oluşturmak, bunların yanı sıra da çalışmak. Aslında kendisi hâlâ öğrenci, enformatik yüksek lisansını yarıda bırakmak zorunda kalmış. Bir bilişim firmasında çalışıyor. Tamer Demirci’nin pek gülecek hali yok: “Kardeşimin hapiste olması değil de, kardeşim hapisteyken annemin hasta olması beni strese sokuyor.“

20 Kasım 2018'daki ilk duruşma, Adil Demirci’nin doğum gününden bir gün önceymiş. Herkes serbest bırakılma sonrasında kutlama yapmaya hazırlanmış ancak bu gerçekleşmemiş. Buna rağmen sonraki gün dayanışma nöbetinde pasta dağıtıp şarkı söylemişler. Peki ya 14 Şubat’ta dava nasıl devam edecek? Tamer Demirci iyimser, kardeşinin de iyimser olduğunu söylüyor.

Kardeşini tanımadan dayanışmaya gelen insanlar varmış. Yaşlı bir çift, gösterilerden birine katılmış ve o zamandan beri aralıksız olarak buraya geliyorlar. Bir arkadaşlarının tutuklanmadan önce doğan bebeği, dayanışma nöbetlerinde büyüyor.

Politika

Mikro düzeyde Adil Demirci ile dayanışma büyük: Demirci’nin işvereni, Demirci orada olmamasına rağmen onun sözleşmesini uzattı. Aralarında parlamento üyesi Heike Hänsel (Die Linke) ve Rolf Mützenich (SPD) ile araştırmacı gazeteci Günter Wallraff’ın da bulunduğu Alman bir heyet ilk dava gününde Türkiye’ye gitti ve bunu 14 Şubat’ta yeniden yapmak istiyorlar. Tamer Demirci, kardeşinin serbest bırakılması için Almanya Dışişleri Bakanlığı Avrupa Sorumlusu Michael Roth’a 5.000 imza götürdüğünde CDU dış politika sözcüsü Jürgen Hardt da oradaydı. Adil Demirci’nin ailesi ve arkadaşları tüm bunlar için müteşekkir. Ancak soru şu: Bu seferberlik sonunda neye yarayacak? Yalnızca sembolik bir siyaset olmanın ötesine geçebilir mi?

“Almanya yeterince kararlı bir şekilde kardeşimin serbest bırakılmasını talep etse, kardeşim gelecek hafta burada olur“ diyor Tamer Demirci. Ancak Türkiye’ye yönelik merak iki sene önceki kadar büyük değil: “İnsanlar artık yoruldu,“ diye açıklıyor Boluri.

Bu Adil Demirci’yi neredeyse kimsenin tanımıyor oluşunun tek açıklaması mı? İki sene önce Welt muhabiri Deniz Yücel tutuklandığında kopan çığlık haklı olarak büyüktü. Meşale Tolu 2017 Nisan sonunda tutuklandığında Yücel hâlâ hapisteydi. Konuya yönelik ilgi azalmadan sürüyordu. Yücel’in davası Almanya-Türkiye ilişkilerini büyük ölçüde etkiledi. Alman medyasının dikkati Türkiye’nin üzerindeydi.

Ancak siyasi konjonktür değişti: 2017 Nisan ortasında Türkiye’de Erdoğan’ın otoriter atılımlarını meşrulaştırmak istediği anayasa referandumu gerçekleşti. Türkiyeliler Almanya’da seçim kampanyası yapmak istediler ve Erdoğan Şansölye Merkel’i “Nazi yöntemleri“ kullanmakla suçladı. 2017 sonbaharındaysa Almanya’da genel seçim oldu. Oy toplamanın otoriter Türkler’e karşı uçlarda gezinmekten daha kolay bir yolu olabilir mi? Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerini sona erdirecek bir Almanya girişimi söz konusuydu. Yücel serbest bırakıldığındaysa dönemin Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel bir açıklama yapmak için Welt gazetesinin haber merkezine koştu.

Peki ya şimdi? Adil Demirci’nin tutuklanmasının ardından Türkiye ile yeni bir anlaşmazlık uygun görünmüyordu. Karşılıklı bağımlılıklar ağır bastı: Ekonomik olarak bitkin olan Türkiye’nin Almanya’ya ihtiyacı var. Almanya ise mültecileri Orta Doğu’dan uzak tutmak söz konusu olunca Türkiye’ye bağımlı.

Anne

Elif Demirci oğlunu hiç tanımayan bu kadar çok insanın onu desteklemesinin kendisine güç verdiğini söylüyor. Sık sık Türkiye’de suçsuz olarak hapis yatan birçok genci düşünüyor. Ancak üzüntüye kapılması fayda sağlamaz. İyimser olmak istiyor, Adil için de. Bu nedenle onunla telefonlaşmaya ve ona mektuplar yazmaya devam edecek. Şansölyeye de bir mektup yazmış ve oğlunun serbest bırakılmasını desteklemesini rica etmiş. Şimdi bekliyor.

Almancadan Türkçeye çeviren: Ege Ferel

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!