HDP'li Mithat Sancar: „Kurtarıcı istemiyoruz, Almanya'nın Erdoğan’ı kurtarmasına da karşıyız“
HDP'li Mithat Sancar Berlin'de temaslarda bulundu. Sancar ile ay sonundaki Erdoğan ziyareti kapsamında Türkiye-Almanya ilişkilerini konuştuk.
HDP heyeti, hafta boyunca Almanya’nın başkenti Berlin’de temaslarda bulundu. Eş Genel Başkan Sezai Temelli, vekiller Mithat Sancar, Feleknas Uca, Alican Önlü ve partinin Almanya Temsilciliği eş sözcüleri Leyla İmret ile Sinan Önal'dan oluşan heyet, AfD dışında parlamentoda yer alan Alman parti temsilcileriyle görüştü. Görüşmelerde Dersim’deki orman yangınları gibi İdlib’deki operasyon da gündemdeydi. Ancak ana başlık Türkiye-Almanya arasındaki ilişki ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 4 yıl sonra Berlin’e yapacağı ziyaret oldu. HDP’li vekil Mithat Sancar ile konuştuk.
taz.gazete: HDP'nin Almanya temaslarının Erdoğan'ın ziyareti öncesi gerçekleşmesi tesadüf mü, gündem başlıklarınız neydi?
Mithat Sancar: Biz bu ziyareti çok önceden planlamıştık. Erdoğan’ın ziyareti henüz hiç gündemde yoktu. Amacımız Alman hükümetinin temsilcileri, siyasi partilerin yöneticileri ve sivil toplum kuruluşları ile görüş alışverişinde bulunmaktı. Ama sonuç olarak Almanya – Türkiye ilişkilerindeki yeni gelişmeler ve Erdoğan’ın 28 Eylül’de gerçekleştireceği Almanya ziyareti ana başlık haline geldi.
Kimlerle temaslarda bulundunuz?
Parlemento açılışının ilk haftası olduğu için Sol Parti ve Yeşiller’in meclis gruplarındaki açılış toplantılarına katıldık. Eş Genel Başkanımız Sezai temelli buralarda konuşma yaptı, soruları cevaplandırdı. Hristiyan Demokrat Birliği ve Sosyal Demokrat Parti yetkilileri ile görüştük. AB işleri Bakanı Michael Roth’la bir görüşme yaptık. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Başbakan Angele Merkel’in ofislerince verilen randevularla temaslarımızı sürdürdük.
İzlenimlerinizi paylaşır mısınız? Almanya’da kamuoyu ve siyaset dünyası Merkel-Erdoğan buluşması öncesi hangi endişeleri taşıyor?
Muhalif çevrelerde ve kamuoyunun çok geniş bir bölümünde buluşmanın “pazarlık“ temelinde geçeceğine dair yoğun çekinceler ve eleştiriler var. Ekonomik ilişkiler, göçmen konusu ve İdlib operasyonu gibi meselelerde karşılıklı çıkarlar çerçevesinde “pazarlıklar yapılacağı“; demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konularının öne çıkarılmayacağı düşüncesi yaygın.
Bu yakınlaşmayı HDP nasıl değerlendiriyor?
Aynı kaygıları taşıyoruz. Devletler arası ilişkilerde diyaloglar devam etmeli. Yakınlaşmalar da olur. “Görüşme yapılmasın“ gibi bir tavrımız yok ancak “pazarlık“ kaygısını biz de taşıyoruz. Türkiye’de otoriter rejim güçlenip, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti askıya alınmışken, bunların konu edilmediği bir ilişkiyi asla doğru bulmayız. Ekonomik ilişkiler, mülteciler ve güvenlik konuları konuşulabilir. Ancak bunlar pazarlık unsuru olarak değil, belli değerler çerçevesinde gözetilmesi gereken meseleler olarak ele alınmalı. “Düzelen ilişkilerin“ sonucunda da yine Türkiye halkları ve mülteciler bedel ödememeli.
Ama Türkiye ekonomik olarak zor durumda ve Erdoğan da pazarlığı seviyor…
AKP, bir kez daha AB’den söz ediyor. Tam üyelik sürecine katkı için kurulan Reform Eylem Grubu (REG) 3 yıl aradan sonra toplandı. Erdoğan yönetimi, bu adımları sadece ekonomik meselelerin ön planda olduğu bir çerçeve için kullanılıyor. Mesela AB ilişkilerini, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu amacıyla dillendiriyor. Göçmen meselesi, 'vize serbestliği’ ile ilgili olarak konuşuluyor. Erdoğan bu kadar zor bir dönem yaşamasa Almanya’ya ve Avrupa Birliği’ne yanaşmazdı. Alman kamuoyunun ve siyasetçilerin çok büyük çoğunluğu da durumun farkında.
Alman hükümeti bu çerçevede nerede duracaktır?
Erdoğan’ın “İş iştir, ticaret ticaret, siyaset ise siyaset“ anlayışının, böyle bir dönemde Almanya tarafından kabullenilmesi, politikalarını daha büyük cesaretle yürütmesi için zemin hazırlar. Almanya’nın bu anlayışla ortaklığa gitmesi ise, “demokratik ülke“ iddialarına ve üyesi olduğu kuruluşların yükümlülüklerine tezattır. Bu yakınlaşma; demokratik değerler, hukuk devleti normları, insan hakları bir kenara bırakılıp büyük ölçüde ekonomik çıkarlar temelinde, karşılıklı menfaatler gözetilerek yürütülürse, Alman hükümeti de büyük bir sorumluluk alır. Türkiye’deki her insan hakları ihlali, hukuk devletinden sapma ve demokrasiden uzaklaşma aynı zamanda Alman hükümetine de fatura edilir.
İlişkiler, Türkiye’de giderek artan faşizan politikaların durdurulmasına bir vesile olacak, Avrupa Birliği sürecini yeniden canlandıracak, Erdoğan’ın Kopenhag Kriterleri ve Avrupa Konseyi’nin temel ilkelerine uygun bir yola girmesine katkı sunacaksa buna da seviniriz. Erdoğan’ın Avrupa Konseyi bünyesindeki “izleme süreci“nde önüne konan ödevleri yerine getirmeye yönelik inandırıcı adımlar atmasını da memnuniyetle karşılarız. Görüşmelerin sonuçlarına bakacağız…
Bu sonuçlar kendini ne zaman belli eder?
İlk işaretler kısa zamanda ortaya çıkar. Önce Alman kamuoyunu rahatlatmak için Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşlarının salıverilmesine tanık olabiliriz. İktidara yakın gazeteci Abdülkadir Selvi’nin sözünü ettiği “simgesel tutuklamalar“a son verilebilir. Ancak bunlar Erdoğan yönetiminin hukuk devleti konusunda iyi yolda olduğunu göstermez. Aksine bir kez daha yönetimin ne kadar keyfi olduğunu kanıtlar.
Bu durum iki ülkenin geleceği için daha büyük bir risk taşımıyor mu?
Erdoğan rejimi, dış ilişkilerde ciddi çıkmazlar yaratan, ağır krizler doğuran tutarsızlıklarla dolu bir politika izliyor. Türkiye – Almanya ilişkilerinde şimdilerde esmekte olan balayı havasının hızla dağılması sonucunu doğuracak gelişmeler her an yeniden yaşanabilir. O zaman Erdoğan rejimi, aynı yöntemleri tekrar devreye sokacaktır. Türkiye’de demokratik kamuoyu bunu somut tecrübelerden iyi biliyor. Almanya kamuoyunda da; bundan birkaç ay önce tüm siyasetini ve yönetimini Nazi ruhu taşımakla suçladığı bir ülkeye, şimdi bütün bunlar olmamış gibi yumuşak mesajlar veren bir lidere güvenilemeyeceği düşüncesi çok yaygın. Erdoğan’ın Almanya ziyareti; iki ülke yönetimleri için birçok açıdan ciddi bir imtihan olacak.
Sizin beklentileriniz ne ölçüde karşılandı?
Bizim temel meselemiz; Türkiye ve Ortadoğu’da izlenen savaş politikalarının ve giderek daha da ağırlaşan otoriter uygulamaların yarattığı derin tahribatlardır. Bunu cesaretlendirip, teşvik edecek her türlü ilişkiyi reddederiz. Türkiye’de çok eşitsiz ve elverişsiz şartlarda demokrasi ve barış mücadelesi yürütüyoruz. Bu mücadelede kendimize olan güvenimiz tam, kimseden sihirli değnek beklediğimiz de yok. Türkiye’nin dışarıdan müdahale ile demokratikleşmesini bekleyecek kadar naif ve apolitik değiliz.
Öte yandan demokratik olduklarını iddia eden yönetimlerin Erdoğan’a türlü nedenlerle destek vermelerini de demokrasi mücadelesinde eşitsiz ve elverişsiz şartları derinleştiren bir faktör olarak görürüz. Çok açık söyleyeyim; Almanya’nın bizi kurtarmasını beklemiyoruz. Ancak Almanya'nın Erdoğan’ın kurtarıcısı olması rolüne soyunmasına da karşıyız.