piwik no script img

G20 zirvesi HamburgProtesto eylemlerinde bir dünya markası

Hamburg sokaklarından bakıldığında şiddetin gölgesinde geçen G20 zirvesinde en çok protesto edilen lider, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dı.

Erdoğan, en çok protesto edilen lider olma konusunda Trump ile yarıştı. Foto: Ali Çelikkan

Hamburg’daki G20 zirvesi için şehre gelen on binlerce eylemci, kapitalist düzene ve dünyadaki adaletsizliğe karşı tepkilerini ortaya koydu. Hamburg sokakları, yaratıcı ve demokratik kitlesel eylemlerin yanı sıra kaos ve şiddete de sahne oldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, en çok protesto edilen lider olma konusunda ABD Başkanı Donald Trump ile yarıştı.

O sıralarda Türkiye'de İstanbul'a varan Adalet Yürüyüşü, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nin sayılarına göre en az 1 milyon 500 bin kişiyle Maltepe'de gerçekleşen Adalet Mitingi'nde toplandı. Teyit.org'a göre bu sayı en fazla 700 bindi. İstanbul'a varan Adalet Yürüyüşü ve G20 protestolarının ortak bir noktası, farklı şekillerde talep edilen adaletti. İki eylemin de aynı anda hedefinde olmayı başarabilen bir kişi ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dı.

3 Temmuz Pazartesi akşamı. Hamburg şehrinin kalabalık sokaklarına sonu gelmeyen helikopter sesi hakim. Rock müzik ve köşe dükkanlarından alınan içkiler eşliğinde bir „eylem“ düzeneleniyor. Dünyanın sonu kutlansa böyle kutlanır. Polisin caddenin boşaltılması adına yaptığı birkaç uyarının ardından TOMA’dan fışkıran tazyikli su, sadece eylemcileri coşturmaya yarıyor.

Solcu bir şehir olarak tanımlanan Hamburg'da toplanmış insanların hepsinde aynı isyan var: “Bu düzeni kabul etmiyoruz. G20'nin burada yapılmasını istemiyoruz. Sokaklarda polisi görmek istemiyoruz.“ İlerleyen günlerde şehrin farklı bölgelerinde kurulan çadır kampları emniyet güçleri tarafından dağıtılmaya çalışıldı. Barışcıl bir şekilde direnen Volkspark'taki Anti-Kamp, ayakta kaldı. Asıl kıyamet ise, “liderler“ şehre geldiğinde kopacak.

Foto: Onur İnal

1990, İstanbul doğumlu. Cumhuriyet Gazetesinde muhabirlik ve editörlük yaptı. taz gazetesinde misafir gazetecilik yaparken Almanya'da kalmaya karar verdi ve taz.gazete projesi üzerinde çalışmaya başladı.

7 Temmuz: „Cehenneme hoş geldiniz“ eylemi. Onbinler, G20 zirvesini sabote, bloke ve çoğunlukla protesto etmek için Hamburg’un balık pazarında bir araya geliyor. ünyanın en güçlü insanlarının uçakları birer birer Hamburg’a inerken, insanlar deniz ve cadde arasındaki meydanı yüzer yüzer dolduruyor. Kalabalık arasında çok sayıda Türkiyeli insan var.

Pastayı suratlarına çarpmak için

“Tayyip n'aber, biz de geldik“ pankartını taşıyan Eren, Köln doğumlu olmakla birlikte senelerce İstanbul’da yaşamış. Gezi Parkı da dahil pek çok demokratik mücadelede yer alan Eren, Suruç patlamasından sonra ülkeyi terketmiş: “O katliamda arkadaşlarımı kaybettim. Devlet beni radikalleşmeye itiyordu. Gezi’nin en büyük silahı neşemizdi, onu tekrardan bulmak için Almanya'ya döndüm.“

G20 protestolarına katılma sebebini “Dünyanın doğal olmayan tüm sorunlarının sebebi olanlar, buraya sözde çözüm bulmaya geldiler. Aslında pastayı bölüşmeye geldiler. Bizler de o pastayı suratlarına çarpmaya geldik.“ sözleriyle açıklayan Eren’in arkadaşı Tolga'ysa “Gezegenin ve kendisinin olanı geri almak“ için İstanbul’dan gelmiş. Türkiye'de polis şiddetini tecrübe etmiş biri olan Tolga, Youtube'a “‚polis öldüresiye dövdü‘ yaz ikinci sırada ben çıkıyorum“ diye dalga geçiyor. Gerçekten de çıkıyor.

Kalabalıkta işçi tulumlarıyla etrafı inceleyen iki kişi göze çarpıyor. Tulumlarının ceplerinde kola, meraklı gözlerle etrafı izliyorlar. İsimleri Kamber ve Kazım. Aslen Kayserililer, Hamburg’da inşaat işçisi olarak çalışıyorlar. “Normalde bizim sesimizi kimse duymaz ama bence bu kadar kalabalık olunca sesimizi duyurabiliriz“ diyor Kamber. Türkiye’deki durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getiren Kazım ise, “Kör millet uyanmadığı sürece bu düzen böyle gider. Bunlar Gülen'le kardeş değil miydi? E ne oldu?“ diye soruyor.

„Güçlenince bizden çekinmeye başladılar“

Eylem başlamak üzere. Birbirinden bağımsız gruplardan oluşan ve eylemlerin itici gücü olarak tanımlanabilecek “siyah blok“ en ön sırada yerini almış. Onların arkasında duran iki genç birbirleriyle şakalaşıyor. Ercan ve Metin doğma büyüme Hamburg’lular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamburg’a gelmesi konusu açıldığında Ercan, Metin’i göstererek “Bak bu Erdoğancı“ diye dalga geçiyor.

Şehre gelen „dinsizleri“ protesto ettiğini söyleyen Metin, arkadaşına “Erdoğan güçlendikten sonra bizden korkmaya, çekinmeye başladılar“ sözleriyle yanıt veriyor. Bir öğretmen olan Ercan ise arkadaşıyla aynı fikirde değil; “Erdoğan otoriterleştikten sonra bizi ona olan bakışımıza göre ayırmaya başladılar.“ ifadelerini kullanıyor. Bu sırada yanlarına gelen üçüncü bir arkadaşları, fotoğraf talebinin karşılıksız kalması üzerine “Beni çekebilirsin gazeteci: Kürt gençliği, faşizme karşı!“ diye bağırıyor.

Köprünün üzerinden bakıldığında cadde siyah kapüşonlar ve güneş gözlüklü insanla dolu. Polis, maskeli kişileri yürütmeyeceklerini anons ediyor. Kalabalık sabırsız. Polis anlamsız bir şekilde aniden yan cepheden kalabalığın en ortasına dalıyor. Şişeler ve kaldırım taşları, biber gazı, bol bol tartak ve tazyikli su… Şiddete başvuran her birey, kendi içindeki cehennemden bir parçayı sokaklara taşıyor.

G20’yi burada yapmak ciddi bir hataydı

İkinci bir grup tekrardan caddenin başından barikata doğru yürümeye başlıyor. Polisin üzerlerine atılan sayısız bira şişesi, eylemcilerin de üzerine yağmakta. Kimse geri çekilmiyor. Güneş battıktan sonra Schanze mahallesinin Schulterblatt sokağında küçük yangınlar çıkıyor. Çok sayıda gözaltı ve yaralı var. Olaylar sabah kadar devam edecek.

7 Temmuz: Zirvenin ilk günü. Liderler fuar alanında buluşurken, şehir genelinde irili ufaklı pek çok eylem gerçekleşiyor. Gün ortasında, basın merkezine doğru giden yolun kenarında Türk bayraklı ve Erdoğan bandanalarından oluşan kıyafetiyle bir çocuk yürüyor. 16-17 yaşlarında olan Yasin, Erdoğan için düzenlenecek bir „sevgi gösterisi„ olup olmayacağı konusunda „kendi aralarında organize olmaya çalıştıklarını“ söylerken, yolun karşısından üzerinde YPG tshirt’ü olan yaşlı bir Alman yaklaşıyor. “O. çocuğu, teröriste bak abi! Verpiss dich! Şerefsiz.“ Yasin sakinleşmekte zorlanıyor.

Reis yorgun“

Zirvenin ilk günü sona erdi. Tüm liderler, Şansölye Angela Merkel’in Elbphilarmonie’de verdiği resepsiyona davetli. Binanın önündeki güvenlik görevlisi, “Erdoğan Bey“in daha gelip gelmediğini merak ediyor. G20 delegasyonlarını koruma işini üstlenmiş taşeron bir güvenlik firması için çalışan görevli, “Keşke Türk kafilesi denk gelseydi bana ama şansımıza Avustralya çıktı.“ diyor. Erdoğan, bu akşam klasik müzik dinlemeyi tercih etmemiş olmalı. Erdoğan Sofitel otelinde.

Otelin lobisi, UETD yetkilileri ve iş insanlarıyla dolu. Güvenlik görevlilerine göre “Reis bu akşam yorgun.“ Otelin biraz ilerisindeki güvenlik noktasında birkaç kişi beklemekte. Birkaçının elinde Türk bayrağı var. Sert bakışlarıyla miskin miskin etrafa bakadursunlar, “Reis“ bu akşam otelden çıkmayacak.

Foto: dpa

Aynı saatlerde eylemlerin kalbi olan Schanze bölgesinde olaylar önceki günlerde olduğu gibi devam ediyor. Kitleler polisin varlığından oldukça rahatsız olsalar da, kendilerini tehlikeye atan bir şekilde polislere şişe ve taş fırlatanlara karşı tepkilerini dile getirmekteler.

Bankalar, dükkanlar kundaklanıyor. Ellerinde paketi açılmamış bir dizüstü bilgisayarla yağmadan dönenler var. Türkçe konuşan biri, elinde tuttuğu yıldız ve yumruklu sosyalist bayrakla polisin karşısına dikilmiş; “S.tirin gidin! Tayyip'in köpekleri!!“ diye bağırıyor. Çatışmalar kızışırken, „Özel Tim“ ellerinde otomatik tüfeklerle Schanze’ye giriyor. Ortalık artık kimse için güvenli değil.

Foto: Onur İnal

Protestoların gözdesi Erdoğan

8 Temmuz, zirvenin ikinci günü; bugün büyük yürüyüş gerçekleşecek. Kürtlerin olduğu blok en önde, Aleviler, Haziran hareketi, MLKP, kısacası Türkiye'deki AKP hükümetinin ve destekçilerinin “terörist“ olarak gördüğü herkes burada.

NAV-DEM'den Yavuz Fersoğlu, Kürtlerin ilk sırada yürümesinin eylem komitesi tarafından kendilerine teklif edildiğini ve Erdoğan'ın bu şehre gelecek olmasının kendilerini öfkelendirdiğini söylüyor. „Vizesi uzatılmadığı için buraya gelemediğini“ söylediği PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, eylemin sonunda kurulan sahneden video ile kalabalığa seslenecek. Almanya'da tartışmalara yol açan Öcalan, PKK ve YPG bayraklarıyla ilgiliyse, “Buraya sermayenin çıkarına olan siyaseti eleştirmeye, insanları sömüren anlayışa karşı durmaya geldik. Barışı savunmaya geldik. Biz kimseye ‚bayrak getirmeyin‘ demedik. İsteyen gelir bayrağını açar. Haklı taleplerimizi dile getirmek için buradayız“ ifadelerini kullanıyor.

Onbinlerce insan Deichtorplatz’dan St.Pauli yönünde yürüyor. Sonradan bu sayının 76 bin olduğu ifade edilecek. En ön safhada yer alan 7 bin kişilik Kürt kortejiyle ilerleyen arabadan “Bu rejimin bir alternatifi Rojava'da var. Ekolojik, insan ve kadın haklarına dayalı bir alternatif.“ önerisi sunuluyor. Bremen'den gelen Songül'ün elinde, üzerinde Erdoğan'ın suratı olan ve ‚Despot‘ yazan bir pankart var; “Barışı savunmaya geldik. En kötü barış bile savaştan iyidir. Salih Müslim'in burada olamamasının bir önemi yok. Zaten biz buradayız. Bizimkisi aşağıdan yukarıya bir hareket“ diyor Songül. Sadece Kürt bloğunda değil, Avrupa'nın her yerinden gelen pek çok katılımcının elinde küçük YPG bayrakları var.

„Taleplerimiz farklı“

Aleviler de yürüyüşte. Hamburg'daki Alevi derneğine üye olan Rafet, “Bizim ülkemizde Aleviler dışlanıyor. Erdoğan ise buraya gelmiş kendi oyununu oynamak istiyor, ama izin vermeyecekler“ ifadelerini kullanıyor. Marksist Leninist Komünist Parti bayrağı taşıyan Ali ise, Nürnberg’den gelmiş; “Şiddet eylemleri mücadeleye gölge düşürüyor, halkın kendi yaşadığı yerleri yakıp yıkması doğru değil.“ diye sitem ediyor. MLKP’nin Türkiye’de terörist bir örgüt olması hakkında sorulan soruya, “Burada da IŞİD’e karşı savaş veren PYD’nin bayrakları yasak. Bu da Almanya’nın ne kadar 'özgür’ bir ülke olduğunu gösteriyor.“ diye cevaplıyor.

Foto: dpa

Daha arkalarda, Gezi Direnişi'nden doğan Haziran hareketinin bayrakları dalgalanıyor. Frankfurt'tan gelen Oğuz Yılmaz, İstanbul'a varan 'Adalet Yürüyüşü'ne selam gönderiyor. Kürtlerle birlikte niçin yürümüyorlar peki? “Onların talepleri farklı. Biz onlarla düşman değiliz ama önceliklerimiz farklı“ diyor. Aynı hareketten Neslihan Çelik ise, “Almanlar Erdoğan'a karşı mı yürüyorsunuz diye soruyorlar. O da bu eylemin bir parçası ama burada asıl protesto edilen düzenin kendisi“ ifadelerini kullanıyor.

Eylem herhangi bir şiddet olayına geçit vermeden varış noktasına ulaştığı ve ortalığın neşeli bir parti alanına döndüğü anda polis, önceki günden tespit ettiği bazı isimleri yakalamak amacıyla kalabalığın arasına dalıyor. “Bas git, bas git“ sloganları tekrardan hep bir ağızdan yükseliyor. Polis, geri çekilmek zorunda kalıyor. Kısa süre sonra TOMA'larla kapatılan yolun önünde oturma eylemi yapan insanlar ve polis arasında gerilim giderek azalıyor. “Maskeni çıkar, kasketini çıkar“ diye bağıran kalabalığın talebine uyan bir polise, önündeki aktiviste sarılarak poz veriyor.

Herkes mi terörist?

Aynı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvenin ardından gerçekleşen bir basın açıklamasında konuşmuş. Emniyet, Türkiye'yi aratmayan bir kararla solcu yayınlar için çalışan kimi gazetecilerin akreditasyonlarını “güvenlik nedeniyle“ iptal etmiş. Zirve sonrasında basın açıklaması yapan Erdoğan, zor sorulara kolay cevaplar vermiş. Demirtaş ve HDP'liler ne olacak? “Onlar terörist.“ Peki Büyükada'da gözaltına alınan insan hakları savunucuları? “Onlar da terörist.“ Deniz Yücel? Cevap yok. Erdoğan ayrıca, şehri terketmeden önce kendisini seven gazetecilere imza dağıtmış.

Liderler şehri birer birer terkederken, Schanze bölgesi tekrardan şiddet eylemlerine yenik düşüyor. Schulterblatt'ın bir arka sokağında Türklere ve Kürtlere ait iki dükkanın arasında duran Hasan, öncelikle mahallede yaşanan olayların tarihsel süreci hakkında bilgi veriyor. Eylemler sırasında arabası hasar gören Hasan, „Bak, aynasını kırmışlar. Gece ikiye kadar burada duruyordu, hiçbir şey de olmamıştı. Aslında bence eylemcilerden biri yapmamış olabilir. Sonuçta ben sivri dilli biriyim, hem Türk hem Kürt hareketini eleştiriyorum. Geçen bir arkadaş şakasını yaptı öyle de işte, bilemessin sonuçta. Ben aslında biliyorum kimin yaptığını…“ Artık bu işin “kabak tadı verdiğini“ düşünen pek çok kişi, şiddetin meydana geliş şeklinden duydukları rahatsızlığı korkusuz bir şekilde dile getirmekte. Sokaklar giderek tenhalaşırken Özel Tim bir kez daha meydana geliyor.

Pazar günü pek çok Hamburg'lu sokaklara çıkıyor ve G20 zirvesinin bıraktığı izi hep birlikte temizliyorlar. Küçük çocuklar, ellerinde faraşlarla cam kırıklarını toparlarken, helikopterin çıkardığı sesin uğultusu, 1 haftadır ilk kez duyulmuyor.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!