On yılda bir arpa boyu: Alman medyasında çeşitlilik
Almanya'da nüfusun dörtte birini göçmen asıllılar oluşturuyor. Ama bu çeşitlilik medya kuruluşlarına yansımıyor. Göçmen asıllı üç gazeteciye fikirlerini sorduk.
Federal İstatistik Dairesi'nin 2017 yılı verilerine göre Almanya'da göçmen asıllı 19 milyon kişi yaşıyor. Bu sayı, toplam nüfusun neredeyse dörtte birine tekabül ediyor. Kendisi ya da en azından bir ebeveyni yabancı uyruklu olan kişiler, göçmen asıllı sayılıyor.
Ancak ülkenin nüfusundaki bu çeşitlilik, Alman medya kuruluşlarına yansımıyor. Medya kuruluşlarında çalışan Alman gazetecilerin sahip olduğu çeşitliliği temsil eden anlamlı bir veri mevcut değil. 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göreyse basın kuruluşlarında çalışan ve göçmen kökenli olanların oranı yüzde 2'yi geçmiyor.
Özel kurumlarla kıyaslandığında, kamusal medya kuruluşlarında bu oran biraz daha yüksek. Alman hükümetinin Ulusal Entegrasyon Planı kapsamında, Alman kamu yayın kuruluşu ZDF'nin kendi bünyesinde gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre ZDF'de çalışanların yüzde 18'i göçmen asıllı; yüzde 2'siyse yabancı uyruklu.
Araştırmanın yapılmasının üzerinden geçen on yılda bazı Alman medya kuruluşları, göçmen kökenlilere öncelik verilen gazetecilik eğitimi programları düzenlemeye başladılar. Göçmen kökenlilerin perspektifleri medyada daha fazla duyulur ve görünür hale geldi.
Fakat bugün bile Süddeutsche Zeitung ya da Frankfurter Allgemeine gibi yüksek tirajlara sahip ulusal gazetelerin künyelerine bakıldığında yabancı bir isme rastlamak pek mümkün değil.
Eğer bir ülkede göçmen asıllı gazeteciler, medya kuruluşlarında yeterli düzeyde temsil edilmiyorlarsa, sadece göçmenlerle ilgili konular değil, pek çok önemli ve farklı perspektif eksik kalır.
Günümüzde Alman medyasındaki çeşitliliğin bu kadar az olmasının sebebi nedir? Peki medyada yer alan göçmen kökenli gazeteciler çoğunlukla hangi konulardan sorumlu, gazeteci olarak mesleğe başlamaları ya da yükselmeleri ne kadar mümkün? Alman medyasında çalışmış göçmen asıllı üç gazeteciye fikirlerini sorduk.
Özlem Topçu – Die Zeit gazetesi politika editörü
Gazeteciliği Axel Springer Akademi’de öğrendim. Yüksek lisansımı yaptım, 2 sene trainee olarak çalıştım, ardından Hamburger Abendblatt’ta polis muhabiri oldum. Kariyerime bakarsanız aslındaher türlü haber yaptım. Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türk kökenli insan yaşıyor. Bu kişiler medyada nasıl görünür hale getirilebilir, diye kafa yormak istedim. 8 senedir entegrasyon, göç gibi konular üzerine çalışıyorum. Birkaç senedir de Die Zeit gazetesinde politika editörüyüm.
Gezi eylemlerinden itibaren Türkiye ile ilgilenmeye başladım. O zamanben ya da Deniz Yücel gibi insanlar yerine hep Almanlar, Avrupai bir bakış açısıyla Türkiye'ye bakıyorlardı. Bizim bakış açımız ise hemdışarıdan hem içeridendi.
Çalıştığım gazete ilerici bir yer, ama editörlere bakınca benden başka Türk yok. Yönetici pozisyonlarına bakarsanız göçmen kökenliler daha az tabii ki. Benim burada olmam da kapsayıcılık açılımının bir sonucu. Böylece gücün nerede olduğunu da görüyorsunuz, çünkü bize kapılar “açılıyor“. Bir imkan sağlanıyor ama bu kararı siz vermiyorsunuz. Bu kararı gücü elinde tutan Almanlar veriyor. Ayrıca Doğu Almanya’dan gelen kişiler, işçi çocukları ve kadınlar da hala yeterince temsil edilmiyor.
Almanya medyasında göçmenlerin temsili siyasi konjonktüre bağlı. Şuanki konjonktürde sağ üzerine tartışmalar gündemi domine ediyor. Almanya’nın en büyük gazetesi Bild yeniden sağa kayıyor; mesela Berlin’de bir okula gitmişler ve birinci sınıflarda 103 çocuktan sadece biri evde Almanca konuşuyormuş. Bunu alarm verici bir şeymiş gibi yazıyorlar. Evde İngilizce, Fransızca konuşulsa sorun olmazdı, ama Türkçe ya da Arapça olunca bu sorun oluyor.
Son konjonktür ise mülteci krizi. 2015-2016’dan beri mülteci tartışmaları sağ tarafından domine ediliyor. Yine de bizim gibiinsanların gazetelerde olması, toplantılarda masada oturması fark yaratıyor. Ben burada belki Alman arkadaşlarımızın da bakış açısını biraz değiştirebiliyorum, olumlu anlamda onları biraz rahatsız ediyorum.
Rebecca Roth- Neue Deutsche Medienmacher
Bu konuda yeterince araştırma olmaması gerçekten utanç verici. On yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda medya çok daha kapsayıcı. Çünkü, bence medya çok daha çeşitli bakış açılarına, temsiliyetlere ihtiyaç duyduğunu fark etti. Çünkü medyanın toplumu yansıtması gerekiyor ve bizim toplumumuz çokkültürlü.
Kore göçmeni bir aileden geliyorum. 2016’ya kadar aktif bir gazeteciolarak çalıştım. Üstlendiğim haberlerin Koreli kimliğimle alakalı olduğunu söyleyemem çünkü Almanya’daki Koreli topluluğu oldukça küçük. East Asia için de çalışıyorum ama kendi ilgi alanım olduğu için.
Medyada çeşitli alanlarda çalıştım. Bunların hiçbirinin kökenimle alakasıyoktu. Ama çalıştığım her alana daha çeşitli sesler katmaya, farklı kimliklerden kişilerin görüşlerini de yansıtmaya çalıştım.
Bazen bir işin yeteri kadar kapsayıcı, çokkültürlü olmadığını anlayantek kişi siz oluyorsunuz ve meslektaşlarınızı buna ikna etmeniz gerekiyor. Ama yine de geçmişe göre daha iyi durumdayız.
Ancak bu gelişmenin üretilen haberleri iyi yönde dönüştürdüğünden pek emin değilim. Bir kişinin sırf göçmen kökenli bir aileden gelmesi, başka bir topluluk hakkında benzer bir ayrımcı dili, basmakalıp tipleştirmeyi üretmeyeceği anlamına gelmiyor. Bu sürekli yürütülmesi gereken bir mücadele.
Büyük medya kuruluşlarında bir işe girmek kolay değil. Bunun için önce o medya kuruluşlarının gazetecilik programlarını bitirmek gerekiyor. Bu süreç çok uzun ve hem deneyimli olmanız, hem de Alman tarihi ve Almanya hakkındaki genel bilgilere hakim olmanız gerekiyor. Bu da üniversite eğitimi olmaksızın çok zor ve ailenin maddi desteği yoksa bu süreci bitirmek neredeyse imkansız.
Ferda Ataman- Serbest gazeteci
Büyük yayın kuruluşularının çoğu bünyesindeki göçmen kökenli gazetecilerin sayısını açıklamaya ihtiyaç duymadı. Yapılan yüzeysel bir araştırmada aşağı yukarı gazetecilerin yüzde 5’i göçmen kökenli dendi, ama bunların arasında Avusturyalı, İsviçreli de olabilir. Yani göçmen kökenli derken bu sayıda ne kadarının ayrımcılık yaşayan azınlıklar olduğunu bilmiyorsun. O nedenle bu yüzde 5'in Türk veya Arap kökenliler, yani görünür azınlıklar olduğunu sanmıyorum.
Yazılı basında bu oran geleneksel yapıdan ötürü çok az, yüzde 1-2 arası, yani neredeyse yok. İnternet gazeteciliğinde ve televizyonda ise daha çok göçmen kökenli çalışıyor. Sokakta her dört kişiden biri göçmen kökenli, ama haber merkezlerine bu yansımıyor.
Mesele daha iyi ya da kötü haber yapması değil; her gruptan insanın orada olup bakış açılarını getirmeleri. Göçmen haberi yapmak zorunda da değiller. Kadınların olmadığı bir medyayı kimse gözünde canlandıramıyor, o zaman neden göçmenlerin olmadığı bir medya olsun? Kadınların kendi kimlikleriyle bir ortamda kalabilmesi için yüzde 30'u oluşturması gerekiyor, yoksa o iş yerinin erkek kültürüne ayak uyduruyorlar. Bu göçmenler için de geçerli, yani bir kişiyi almak yetmiyor. Tek kişi olduğunda, ki çoğu haber merkezinde göçmenler tek kalıyor, çok yoruluyorsun. Sen hasta olduğunda işi yapacak kişi kalmıyor, hem de sen „gazetenin Türkü“ oluyorsun.
Genelde medya kendisine eleştirel bakmıyor, kendisini çok düzgün, her zaman için doğru tarafta görüyor. “Biz göçmen değil, iyi gazeteci alıyoruz“ diyorlar. Biz de diyoruz ki, bu göçmen kökenli iyi gazeteci yoktur demek değildir. Eskiden „Yok“ da diyorlardı. On sene önce göçmen kökenlileri ne okuduğuna bakmadan göç ve entegrasyon konularına yönlendiriyorlardı. Şimdi bu kalktı, birçok kişi spor, kültür gibi alanlarda çalışıyor.
Haber merkezlerinde bir eksiklik var. Genel olarak çok fazla basmakalıpla çalışıyoruz. Bunun sonucu olarak halkın büyük bir parçası olan bir grup televizyonda halkın parçası olarak görünmüyor. Müslümanları genelde terör konusu olduğunda görüyorsun. Göçmen asıllı spikerler olsa da ekran arkasında editoryal kararları verenlerin arasında çok az göçmen asıllı bulunuyor.
Durum on yıl öncesinden iyi ama gidecek daha çok yolumuz var.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!