„Mutsuzluk saçıyor“: Kâr amacı güden kamu hizmeti
Kâr endişesi ve bitmeyen evrak işleri, İzmir'de engellilere hizmet veren özel bir bakım merkezinde kalan insanların hayatlarını zorlaştırıyor.
Havva Genç*, bakım merkezinin bahçesinde akülü tekerlekli sandalyesi ile ilçeye gitmek için kalkmak üzere olan araca yetişmeye çalışıyor. Yetişmeye çalışıyor ancak nafile… Aracın şoförü engellilere eşlik eden bakım personeline “Hadi uğraşmayalım şimdi onunla“ diyerek araca bindiriyor. Genç’e bakarak “Seni götürecek durumda değiliz,“ diye devam ediyor. Araç çıkış kapısına yönelirken, Genç de yavaşça odasına dönüyor. Elleriyle akülü sandalyesinin köşelerini sıkıyor ve gözlerinin dolduğunu gizlemek için kafasını öne eğiyor: “Mutlu değilim. Burada çalışan herkes gardiyan.“
Rett sendromu nedeniyle gelişim bozukluğuyla doğan Havva Genç 2013 yılından beri İzmir’de şehre uzak bir merkezde bakım hizmeti alıyor. 36 yaşındaki Genç, hayatının ilk 28 yılını ailesi ile geçirdikten sonra sekiz yıl önce özel bakım merkezlerinde bakım hizmeti almaya başlamış. Genç'in bakım ücretini Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ödüyor. Bakanlığın Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği’ne göre engellilerin bakım merkezi dışında sosyal aktiviteler gerçekleştirilmesi gerekli.
11 yılda 20 kat arttı
Türkiye'de son on bir yılda özel engelli bakım merkezleri sayısında hızlı bir artış yaşandı. 2007’de ülkede sadece 10 özel engelli bakım merkezi faaliyet gösterirken, sosyal hizmetlerde yaşanan özelleştirme ve teşvikler ile birlikte bu sayı 2018 yılında 20 kat artmış durumda. Bu dönemde devlet sosyal hizmet konusunda yürütücü konumundan ayrılarak, denetleyici bir görev üstlenmeye başladı. Özel kuruluşların teşvik edilmesi, sosyal hizmet alanına kâr algısını da beraberinde getirdi.
Nüfus ve Konut Araştırması’nın 2011 verilerine göre Türkiye’de en az bir engeli bulunan yaşayan 4 milyon 877 bin kişi yaşıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, Türkiye genelinde Ekim 2018 ayı itibari ile 219 özel bakım merkezinde 16 bin 205 engelliye bakım hizmeti veriliyor. 511 bin 915 engelliye ise evde bakım yardımı sağlanmakta. 2017’de bakanlık tarafından bu merkezlere toplamda 400 milyon lira harcanmış.
Uzun yıllar kamuda sosyal hizmet uzmanı olarak görev yapan ve bugün bir rehabilitasyon merkezinin sahibi olan Bahriye Karatay’a göre özel bakım merkezlerinin sayısının artması önemli bir adım. Türkiye’de resmi engelli bakım merkezlerinin sayısının yeterli olmadığını, bakım hizmeti için sıraya alınan engellilerin çoğunun kendilerine sıra gelmeden hayatını kaybettiğini ifade eden Karatay, özel bakım merkezlerinin hizmet kalitesi açısından resmi merkezlerden iyi olduğu görüşünde.
Yine de bu durum merkezler arasında farklar yaşanabiliyor. Havva Genç’in hizmet aldığı kuruluşta psikolog olarak görev yapan Ömer Uygar*, engellilerin kuruluşlarda kapalı kalmasının yarattığı etkiyi aşmak için zorunlu tutulan sosyal etkinlikleri planlıyor. Bu etkinliklerin gerçekleştirilmesi ve bunların belgelenmesi bir zorunluluk. Sosyal etkinlikler hem kuruluşlar içinde hem de kuruluşların dışında gerçekleştirilebiliyor.
Uygar’a göre kuruluş sahipleri engellileri taşıyacak araçların ve etkinliklerde engelliler için harcanacak tutarın aylık etkisi 2 bin lirayı göze almıyor: “Personelin sigortalarını dahi daha fazla kâr için asgari ücretten yatırıp, geri kalan kısmı elden veriyorlar. Az personele çok iş yaptırıyorlar. Kâr elbette gerekli, ama olması gerekeni yapmayarak elde edilen bu kârın en büyük zararını engelli görüyor. Engellilerin toplumsallık algısı giderek azalıyor, adaptasyon sorunları başlıyor ve topluma karşı nefret besliyorlar.“
Özel engelli bakım merkezleri engellilerin kurumda geçirdikleri gün başına Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan ay sonunda toplu ödeme alıyor. Alınan ödemeler ile kuruluşta kalan engellilerin ihtiyaçları, kuruluşun tüm giderleri ve personel masrafları karşılanıyor.
Genç’in kaldığı merkezde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak görev yapan Merve Işık’a* göre, kuruluşlar hasta başı kâr hesabı yaparak, kendilerini ayakta tutmaya çalışıyor. Ağırlıklı olarak kiralama yolu ile edinilen bahçeli evler veya apartmanların merkez haline getirildiğini söyleyen Işık, merkezlerin en büyük giderlerinin de bu kiralar olduğunu söylüyor. Kira giderini kısmak için şehrin dışındaki yerler seçilmesi engellilerin günlük hayatın dışında kalmasına ve toplumdan uzaklaşmasına sebep oluyor. Işık bu durumu “Görevi engelliyi mutlu etmek olan merkez, mutsuzluk saçıyor“ sözleri ile özetliyor.
Kurumda kalan engellilerden biri de şizofreni teşhisi konulan inşaat mühendisi Hasan Erkan.* Kendisini „Hasan Erkan, inşaat mühendisi“ sözleriyle tanıtıyor. Oldukça konuşkan olan Erkan, binanın bahçesinde ayaklarında terliklerle geziyor. Burada kapalı kalmaktan sıkıldığını, kendine yardımcı olunmadığını, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarının evrak işleri ile ilgilendiğini anlatıyor: “Yüzlerini göremiyoruz, kendileri ile sorunlarımızı konuşamıyoruz.“ Kurum çalışanı Merve Işık da sosyal hizmet uzmanı olmasına rağmen, engelliler ile vakit geçiremediğini ve evrak işleri yapmak zorunda kaldığını ifade ediyor.
„Engelli bakımı kamu hizmeti sayılır“
Engellilere yönelik hizmetlerde öncelikli hedefin engellinin mutlak yararı olduğunu hatırlatan Bahriye Karatay için en önemli problemlerden biri mevcut sistemde tüm engel gruplarına aynı ödemelerin yapılması: “Bedensel engelli ile ruhsal veya zihinsel engelli bakımı aynı kefede değerlendirilemez. Bedensel engellinin bakımı daha zor ve masraf gerektirir. Yataklar, fizik tedaviler, özel yaklaşımların tamamı büyük harcama kalemleri.“
Masraftan kısmak amacıyla şehirden uzak binalar kiralanmasının engelliler açısından sağlıklı olmadığını ve çözüm bulunması gerektiğini söyleyen Karatay, engellilerin hayattan kopmaması ve toplumla iç içe olmasının önemini vurguluyor ve “Sorunların çözümü için kamu ve özel arasında engellilerin yararını gözetecek biçimde anlaşmalar yapılmalı“ diyor. Kuruluş sahiplerinin engelli bakım hizmetlerine salt ticaret olarak bakmasının yanlış olduğunu belirten Karatay, özel de olsa engelli bakımının kamu hizmeti sayıldığının unutulmaması gerektiğine vurgu yapıyor.
*Yazıda geçen isimler kişileri korumak için değiştirilmiştir.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!