Mutlak zıtlıklara odaklanın: Türkiye üzerine haber yazma kılavuzu
taz gazete iki yaşında. Parçası olduğumuz yabancı basında Türkiye üzerine çıkan haberlerle- ve elbette kendimizle dalga geçen bir yazı hazırladık.
Dünyadaki diğer bütün ülkelerden farklı olarak, Türkiye çelişki ve zıtlıklarla doludur. Bu gerçeği ne kadar vurgulasanız az kalır. Türkiye üzerine haber yazarken zıtlıkları abartarak anlatmaktan sakın çekinmeyin, zira okuyucular sizi ancak bu şekilde anlar. Mümkün olduğunca çok karşıtlık içeren örnek bulun: Laik kesime karşı islâmi kesim, modern kentli nüfusa karşı geleneksel kırsal nüfus, muhaliflere karşı AKP seçmenleri.
Yaratacağınız etkinin daha güçlü olması için ülkenin ne kadar çelişkili olduğunu sembolize eden sahneler bulmayı ihmal etmeyin: Gökdelenlerin gölgesindeki o cami hakkında yazın örneğin. Bırakın İstanbul’un en hareketli alışveriş caddesi olan İstiklal Caddesi’nde mini etekli kadınlar başörtülü kadınların yanında gezinsin.
Okurun gözünde doğru atmosferi uyandırmak için oryantal görünümlü sahneler serpiştirin araya. Sultanahmet Camii’nin silüetinin arkasından güneş rengârenk batarken bir müezzin ezan okusun, taksi şoförleri sıkışık trafikte korna çalsın ve pazarcılar bağırış çağırış içinde sebze meyve satsın. Bu sayede okuyucunun gözünde renkli, gürültülü ve karmaşa dolu bir telaş canlanacaktır. Osmanlı sultanlarını, yıkılmış imparatorluğun ihtişamını ve sefaletini de mevzu bahis ederseniz aradığınız “doğu hissi“ oluşuverir.
Türkiye hakkında yazıyorsanız, iyisi mi İstanbul’da kalın. Ülkenin %97’si Anadolu’da yer alıyor olabilir, ama bu detay olsa olsa okuyucunun kafasını karıştırır. Zaten bütün çelişkiler bize tek bir şehirde tepsi içinde sunuluyorken ülkenin iç kısımlarına gitmeye ne gerek var, değil mi? İstanbul’un iki kıta arasında yer alması tam da bu durumu anlatmak için biçilmiş kaftan.
Boğaz’daki bu şehrin doğu ile batı, şark ile garp arasındaki köprü olduğunu yazsanız yeter. Anadolu’nun derinliklerine doğru yola çıkarsanız da, omuzlarında silahları ve üstlerinde gerilla kıyafetleriyle dar dağ yollarında gezinen, ölüme karşı koyan, cesur PKK savaşçıları hakkında yazın.
Ülkenin ruh halini yakalamak için sokaktaki insanlara söz hakkı tanıyın; özellikle taksi şoförleri, seyyar satıcılar ve Galata Köprüsü’nde balık tutanlar olabilir. Eğer bunları bulamazsanız şehirde yaşayan herhangi bir Alman da ülkenin içinde bulunduğu durumu yetkin bir şekilde size açıklayacaktır.
Röportaj yaptığınız kişiyi atmosferin merkezine yerleştirin; ince belli bardaktaki çayını höpürdetsin, durmadan sigara içsin ve tespih çeksin. Okurun başrol oyuncunuzu gözünde canlandırması için dış mekânı da betimleyin: Kadınlar mümkünse her zaman zarif ve narin ancak şaşırtıcı biçimde güçlü (zıtlığa dikkat!) olsun. Erkeklerse tercihen bıyıklı olmalı. Cümle sonlarından “inşallah“ eksik edilmemeli.
Nüfusun %99’unun Müslüman olduğunu hatırlatın. İktidar partisinin Atatürk’ün seküler hareketine karşı kazandığı zaferi, ülkeyi orta çağ karanlığına gerileten yükselişini yazın. Her durumu Erdoğan üzerinden açıklayın: Kötü adamların en kötüsü. Ondan bahsederken ön adını ve ünvanını boşverin gitsin. Bunun yerine ona güzel lakaplar takabilirsiniz. Ona „Boğaz’ın Sultanı“ ya da „Sınırsız güç hayalleri kuran bir diktatör“ deyin.
Ancak Fethullah Gülen ile birlikte resme ikinci bir kötü adam girdi. Bununla uğraşacak haliniz yok. AB’nin ve Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumunu eleştirel biçimde aydınlatacak gerekçeler oluşturmayın. Türkiye’nin geleceğinin karanlık ve belirsiz olduğu saptamasında bulunun. Ülkenin nereye gittiği sorusunu ortaya atın: Türkiye quo vadis? Böylece Türkiye hakkındaki düzenlediğiniz panel veya yeni çıkacak kitabınız için mükemmel başlığı da bulmuş olursunuz. Halbuki cevabı zaten uzun süredir biliyorsunuz: Diktatör, Türkiye’yi tam gaz uçuruma sürüklüyor. Tekrar etmekte fayda var, yazınızın konusu başka şeylerle ilgili olsa da konuyu mutlaka Erdoğan’a getirmeyi ihmal etmeyin.
Ve kesinlikle etkili fotoğraflar düşünün: Başörtüleri ve gökdelenler, çay bardağı ve simit, minare ve ay yıldızlı bayrak, hatta baş örtülü kadınlar veya cumhurbaşkanlarını alkışlayan coşkulu kitleler. Daha da iyisi, hiç resmetmeyin gitsin. Konunuza uyan görsel bulamadınız mı? Sorun değil, ne de olsa Erdoğan var. Okurlarınız onu görünce konunun ne olduğunu hemen anlar. Almanya’daki Türkiye kökenlilerden bahsediliyorsa Erdoğan’ın güneş gözlüklü bir fotoğrafı ve arka planda minarelerin olduğu bir fotoğrafın modası hiçbir zaman geçmez. Alternatif olarak, yanyana duran ve ellerinde bir Türk ve bir Alman bayrağı tutan başörtülü iki teyze de olabilir.
Bu arada konusu açılmışken, eğer Türkiye hakkında yazıyorsanız, Almanya’daki Türkiye kökenliler hakkında da kolayca yazabilirsiniz. İki ayrı dünya arasında yaşayan insanların ortadan ikiye bölünmüşlüklerini ortaya çıkarın. Buna ek olarak Almanya’daki Türkiyelilerin entegrasyonunu “memleket“ ve “hemşerilik“ gibi ifadeler üzerinden açıklamayı deneyin.
Ve eğer Almanya’daki Türkiyeliler hakkında yazıyorsanız, İslam ve Türk kültürü hakkındaki bilginizi konuşturun ve bunu Kur’an'dan bir sureyle taçlandırın. Var gücünüzle Almanya’daki Türkiyelilerin üçte ikisinin Erdoğan’a oy verdiğini vurgulayın; nasıl olsa kimse saymaya kalkmayacak. Bunu yaparken taksicilerin, döner satıcılarının ve kuaförlerin Erdoğan hakkındaki fikrini sormayı unutmayın. Okurlar bunu bilmek ister! Bütün gün “Karışık mı olsun?“ diye soran dönerci, Türkiye’nin iç politikasına ilişkin bilgisini paylaşmaktan tabii ki mutluluk duyacaktır. Döner standında çekilecek güzel fotoğraflar da işin cabası!
Türkiye’nin kamuoyunda öne çıkan problemlerinden birini resmetmek pek kolay değil: Ülkede 140’tan fazla tutuklu gazeteci ve basın çalışanı var. İnsanlar o isimlerin tamamını nasıl hatırlasın? Dert etmeyin, tanınmış iki erkek meslektaşı ön plana alın- tercihen artık hapiste olmayan, hatta belki de sürgünde olanları. Baskı gören, takip edilen muhalifleri bu örnekler üzerinden gösterebilirsiniz.
Sürgündeki gazetecilerin geldikleri ülkede hâlâ basın özgürlüğü için mücadele eden oluşumları yok sayın, bu sadece resmi bulandırır. AKP’ye oy veren Kürtler ve trans kadınlar da kafanızdaki resmi bozabilir. Burada yalnızca iki taraf var: İyi ve kötü, iktidar ve muhalefet, her şeye gücü yeten fail ve güçsüz mağdur. Muhaliflerden bahsederken endişeli bir tonla iyi kalpli Almanların Türkiye’de zulme uğrayan sivil toplumu kurtarmak için nasıl da seferber olduklarını anlatın.
Son olarak sizden başka kimsenin anlamadığı tumturaklı bir atasözüyle yazıyı bitirin. Sadece ülkeyi ve insanları değil, Türkçeyi de deyimlere varana kadar ayrıntısıyla bildiğinizi görsünler. Türkiye’de olsanız, size “Kolay gelsin“ derlerdi.
taz gazete 19 Ocak’ta ikinci yaşını dolduruyor. taz Panter Vakfı ve taz tarafından başlatılan bir Almanca-Türkçe haber platformu olan taz gazete, Türkiye’de basın özgürlüğünü destekliyor. Bu süre zarfında Türkiye hakkında birçok yazı okuduk, yazdık ve yayına hazırladık. Bunu yaparken kimi zaman Türkiye hakkında sürekli olarak aynı stereotiplerle karşılaştık – elbette kendi metinlerimizde de. Bu, her klişenin tamamen yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Ancak zorluk, Türkiye’deki çok katmanlı gerçekleri basit bir şemaya indirgemeden ortaya koymakta yatıyor. Bizler de işimizi yaparken her gün bu zorlukla karşı karşıya kalıyoruz.
Almancadan çeviren: Ege Ferel
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!