LGBTI+ yasakları: Genel ahlak, kimin ahlakı?
AKP hükümeti, birçok şehirde LGBTİ+ etkinliklerini “kamu güvenliği ve genel ahlak“ gerekçesiyle yasakladı. LGBTİ+ aktivistleri bundan sonra nasıl devam edecek?
Türkiye’nin LGBTİ+ yasakları tarihi epey zengin. Gezi Direnişi’nin de etkisiyle 2013 yılında 100 bin katılımcıyla gerçekleşen İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü, son üç yıldır Trans Onur Yürüyüşü ile birlikte yasaklanıyor. 80’li yıllarda Bülent Ersoy’u da kapsayan, “translara sahne yasağı“ gibi yasaklar da mevcuttu. 90’larda LGBTİ+ örgütlenmeler yoğunlaşınca, hareket devlet tarafından politik düzlemde tanındı. Ancak bugüne dek, LGBTİ+ oluşumların böyle toptan ve sistematik biçimde kriminalize edildiği bir dönem olmamıştı.
„Yasaklara rağmen bir tükenme söz konusu değil“
Ankara’da geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirilmesi planlanan Alman LGBTİ Film Günleri, sosyal medyada nefret söylemlerinin hedefi olmasının ardından, Ankara Valiliği tarafından “toplumsal duyarlılık“ gerekçesiyle yasaklandı. Bundan iki gün sonra valilik, kentteki tüm LGBTİ+ etkinliklerini süresiz olarak yasakladığını duyurdu. Nefret söylemli tweetlerin toplamda üç yüzü bile bulmadığından, devletin kimlerin, hangi “hassasiyetlerini“ teşvik ettiği tartışma konusu oldu.
Kaos GL ve bianet’in Mardin’de yine Kasım ayında yapacağı Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Atölyesi de aynı şekilde hedef gösterildikten sonra iptal edilirken, Bursa Özgür Renkler LGBTİ+ derneğinin film gösterimi de yazılı bir açıklama olmaksızın, emniyet güçlerinin müdahalesi ile engellendi. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde Beyoğlu Kaymakamlığı, “LGBTİ+ yürüyüşü ve etkinliklerine müsaade edilmeyeceğine“ dair yazılı bir açıklamada bulundu.
Yasakları takiben örgütler arası bir platform olarak kurulan LGBTI Yasaklarını Geri Çekin Platformu’ndan Meriç Aytekin, Türkiye’deki aktivistlerin yasaklara rağmen eylemselliği bırakmadığını anlatıyor: “Ankara özelinde hukuksal olarak etkinlik yapmak mümkün olmadığı için orada sadece derneklerin genel işleyişi sürüyor diyebiliriz. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ndeki LGBT+ oluşumu, yasağı tanımadıklarına dair kampüs içerisinde bir dizi etkinlik yaptı. LGBT+ hak savunuculuğuna daha temkinli devam ediyoruz ama bir tükenme söz konusu değil.“
Meriç’e göre, aktivistlerin korkularından biri de cinsel kimliklerinden ötürü hapse atılmak: “Bu yasak, insanların ‚yarın öbür gün sırf LGBT+ olduğumuz için evlerimizden mi alınacağız yoksa bu yüzden bir yaptırıma mı uğrayacağız‘ diye düşünmelerine neden oldu.“
„Nefreti üzerimde hissediyorum“
Yasaklardan sonra LGBTİ+ların gündelik hayatında da değişimler oluyor. Trans aktivist Atlas Boysan Oğuz bu değişimleri şöyle yorumluyor: “Bir lubun sosyalleşmek için ne yapar? Toplanır, film izler, partiler. Bunlar yasaklanıyor. Bakışlar değişti, eskiden ‚kurtarılmış‘ dediğimiz semtlerde bile yürürken tedirgin hissediyorum. Daha farklı bakıyor insanlar, çünkü devletçe yasaklandı. ‚Demek ki bunlar yasaklanmalı, bunlar zararlı‘ gözüyle bakıyorlar. Sokağa çıktığımda nefreti üzerimde hissediyorum. Taksim’e gittiğimde polis metro çıkışı kimliğimi sorup ‚Nereye gidiyorsun, bir toplanma var mı bugün?‘ dedi. Sokakta güvende hissetmiyorum.“
Türkiye’nin ilk LGBTİ+ derneklerinden Lambda hakkında 2008 yılında “genel ahlaka“ uygunsuzluk sebebiyle kapatılma kararı çıksa da, dernek fiili olarak kapatılmamıştı. Lambda’nın kuruluşundan bugüne dek içinde olan aktivist Öner Ceylan, o zamanki süreçle yeni yasakları karşılaştırdığında bugünkü politik durumun ve toplum içinde yayılan nefretin çok daha tehlikeli olduğunu düşünüyor:
“Son gelişmeler LGBTİ'lere toptan savaş açılmış izlenimi veriyor. Yıllar içinde kamuoyunda bir farkındalık oluşmuştu. Anadolu'nun hemen her yerinde LGBTİ örgütleri oluşmuştu. Bugün gelinen noktada bir gerileme, en azından kabuğuna çekilme var. AKP’li cenahta ise bir cesaretlenme ve LGBTİ'ye karşı coşan bir nefret görüyorum.“
Can güvenliğini sağlayacak bir mekanizma yok
Aktivistlerin işaret ettiği gibi, yasaklarla beraber LGBTİ+ bireyler için gündelik hayattaki tedirginlik de arttı. Son zamanlarda arka arkaya fobik saldırıların haberleri alınıyor. Adını vermek istemeyen lezbiyen bir genç kadın, geçtiğimiz hafta arkadaşlarıyla İstiklal Caddesi’ndeki esnafın saldırısına uğradı:
“On kişi kadardık, artık laçka konuşmamızdan mı, kıvırtarak yürümemizden mi, neyimizden rahatsız oldularsa ‚Burada hiçbir top arkasına bakmayacak‘ diyerek saldırdı üç-beş esnaf. Sebep top olmamız, hiçbir şey yani. Bir arkadaşın kafasını yumrukladılar, bir başkasını gözümün önünde yere düşürüp üstüne bastılar ve saçını çektiler. Böyle bir atmosferde elbette güvende hissetmiyorum. Başıma gelen son saldırı da bu hissi pekiştirdi, yaşam alanımın daraldığını hissediyorum.“
Yasaklarla birlikte Ankara’da faaliyetleri engellenen Kaos GL ve Pembe Hayat dernekleri, yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için hukuki süreci başlattı. İnsan hakları avukatı Sinem Hun’a göre, yasak hem anayasaya hem de uluslararası sözleşmelere aykırı ve şu anda Türkiyeli aktivistlerin can güvenliğini sağlayacak bir mekanizma yok. Taraflı medya organlarındaki haber dilinin bir karalama kampanyası ve hedef gösterme olduğunu düşünen avukat, var olan nefret ikliminin gazeteci Hrant Dink’in başına gelenleri hatırlattığı kanısında.
Almanya göçe hazırlıklı olmalı
LGBTİ+ derneklerinin düzenlediği sanat etkinlikleri, buluşmalar ve açılma toplantıları, pek çok LGBTİ+ birey için Türkiye’nin muhafazakar ve homofobik/transfobik toplum yapısı içinde önemli bir nefes alma alanıydı. Türkiye gibi homofobik toplumsal baskının, nefretin ve şiddetin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede bu tür faaliyetleri yasaklamak, LGBTİ+ gençlerin hayatını tehlikeye atmak anlamına da geliyor.
Türkiyeli aktivist ve hukukçular, insan hakları ihlali olan LGBTİ+ yasaklarına karşı Avrupa’daki dernek ve devlet birimlerinden destek bekliyorlar. Aktivistler, yurtdışından verilebilecek destekleri şöyle sıralıyorlar: En kolayı, Türkiye Konsolosluklarına mektup yazarak Ankara’ya sundukları raporlarda kendilerine iletilen tepkilerden bahsetmelerini sağlamak. İkinci olarak, vatandaşların kendi ülkelerindeki hükümet, parti, bakan ve vekillerden Ankara’daki meslektaşlarını arayıp yasakları kaldırmak için çağrı yapmasını talep etmek.
Son olarak da, yerel basın kuruluşlarını ve sivil toplum örgütlerini Türkiyeli LGBTİ+larla dayanışmaya çağırmak. Avukat Sinem Hun “Bu karar derneklerin faaliyetlerini fiilen durdurmak anlamına da geldiği için önümüzdeki dönemde siyasi iltica talepleri artabilir“ diyor. Almanya'daki örgütler, böylesi bir göçe hazırlıklı olmalı.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!