Çocuk istismarını idam cezasıyla önlemek: „Şeriat düzenlemesine giden bir yol“
AKP, idam cezasını şimdi de çocuk istismarı üzerinden tartışıyor. Avukat Ayhan Erdoğan ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, „popülist bir yaklaşım“ olan idam cezasını değerlendirdi.
2011 Mart ayında, Türkiye'nin gündeminde Kayseri'deki çocuk cinayetleri vardı. Fabrika işçisi Uğur Veli Gülışık’ın 21 Eylül 2009 günü 6, 8 ve 10 yaşındaki üç çocuğu öldürdüğü, cesetlerini de bavullara koyarak Yozgat'ta bir gölet kenarına gömdüğü ortaya çıkmıştı. O zaman da iktidarda olan AKP, “idam cezasını“ gündeme getirmişti. Dönemin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “İdam cezasının olmasını her zaman savundum“ demişti.
Belli aralıklarla Türkiye'nin gündemine oturan idam cezası tartışması, 15 Temmuz Darbe Girişimi'nin ardından „darbeciler“ için talep edildi. Şimdilerde ise çocuk istismarı ve tecavüzü vakalarıyla yaklaşık bir aydır yeniden gündemde. Hükümet çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarına karşı idam ve hadım cezasını savunurken, yakın zamanda 6 bakanlık yeni bir yasa çıkarmak için çalışmalara başladı.
Kuşkusuz çocuk istismarı ve tecavüzü de Türkiye için son bir aya ait bir gündem değil. Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği 2016 Çocuk İstismarı Raporu ile önemli bir istatistiğe dikkat çekti. Rapora göre, Türkiye'de son 10 yılda çocuk istismarı vakaları 700 kat arttı. 8 Mart Kadınlar Günü çerçevesinde Türkiye genelinde düzenlenen eylemler arasında çocuk istismarına karşı da sokağa çıkan kadınlar vardı.
Peki, AKP Hükümetinin 13 Ocak 2003 tarihinde “6 No’lu Protokol“ ile kaldırdığı idam cezasını, şimdi de çocuk istismarı üzerinden getirmek istemesindeki amacı ne? Demokratik bir ülkede idam cezası mümkün müdür? Avukat Ayhan Erdoğan ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü değerlendirdi.
“Politik güç gösterisinde kullanılan metaya dönüştü“
Türkiye'de idam cezasınının yıllardan beri politik güç ve tehdit olarak kullanıldığını belirten Av. Erdoğan konuşmasına şöyle başladı:
„İdam cezası toplumda işlenen bir fiilin karşılığı olmak üzere düzenlenen bir cezalandırma olmaktan öte politik güç gösterisinde kullanılan bir metaya dönüşmektedir. İdam cezası suçluların ıslahı ve suçun önlenmesinde ciddi bir argüman olsaydı yüzlerce yıldır gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse Avrupa krallıklarında bolca uygulanmasına karşın suçlar sürüp gitmezdi.“
Erdoğan, idam cezasını tehlikeli kılan iki temel unsur olduğunu belirtti:
„Birincisi yargı teknik olarak her zaman yanlış kararlar verebilir. Verilen hüküm sonrası masumiyeti anlaşılan kişinin hakkında uygulanan idam cezasından dönüş mümkün değildir. Adaleti geç de olsa tahakkuk etmek mümkün olmaz ve toplum masum bir insanın hayatına kast etmiş olur. İkincisi ceza hukukunun gelinen bugünkü aşamasında artık yargılamada suçluyu topluma kazandırma amacını taşımaktadır.“
“Uluslararası dışlanmak riskini göze almayacaklarını düşünüyorum“
İdam cezasının uluslararası sözleşme hükümleri çerçevesinde iç hukuka intikal etmesi karşısında iktidarlar tarafından uygulanacağı düşüncesine kapınılmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, Anayasanın 38. maddesini hatırlattı:
„Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu doğrultuda idam cezası uygulaması mümkün değildir. Ayrıca Anayasa’nın 90. maddesinde yer verilen Uluslararası sözleşmelerin iç hukuka üstünlüğünün karşısında yine uygulanması beklenmemeli. Hükümetin Uluslararası camiadan dışlanmak riskini göze almayacağını düşünüyorum.“
Erdoğan aynı zamanda demokratik bir hukuk devletinde bu suçlarda indirim yapılmayacağını, savcının, mağdur çocuğun ve şüphelinin avukatlarınca bizzat odada olmadan izlenecek şekilde bir ortam sağlaması gerektiğini belirtti. Baroların da, yargılamada mağdur çocuğun ailesinin anlaştığı avukatı olsa dahi yer alması gerektiğinin ve aile üzerindeki baskının azaltılması gerektiğinin altını çizdi.
“İdam gibi, hadım etme de mümkün olamaz“
İdam cezasının yanı sıra hadım etme cezasına da değinen Erdoğan, „Mevcut ceza düzenlemelerine göre idam gibi hadım etme cezası da mümkün değildir. Anayasanın 17. madde düzenlemesiyle vücut bütünlüğüne ilişkin dokunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Zira bu suça hadım etmeyi ileri sürdüğünüz anda aklınıza başta hırsızlıkta hangi organın kesilmesi gerekir sorusu gelmelidir. Bu yol demokrasi yolu değil, şeriat düzenlemesine giden bir yoldur“ dedi.
AKP Hükümeti ile beraber sayıları artan İslami grup ve tarikatlara da değinen Erdoğan, „Esasen sorun cezaların sürelerinin arttırılmasından önce çocuğa yönelik taciz ve tecavüzün çocuk tarafından açıklanamamasıdır. Kapalı toplum ilişkisinde özellikle son yıllarda dini vakıf ve kuran kurslarında meydana gelen vakaları biliyoruz. Dahası Tarikat şeyhleri bu taciz ve tecavüze giden yoldaki faaliyetleri normalleştirmeye yönelik açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu dini vakıf ya da tarikatların faaliyetleri engellenmelidir“ diye konuştu.
“Popülist bir yaklaşım“
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü de, AKP'nin belirli periyodik aralıklarla idam cezasını gündeme getirmesindeki amacını şöyle açıkladı:
“Bunu popülist bir yaklaşımla halkın gazını almak olarak değerlendiriyorum. Bilinen bir gerçek var ki idam geri dönüşü olmayan bir seçenek. Hele bugünkü yargılama sisteminde mümkün olmayacak hatalara yol açar. Önce ceza sisteminde var olan hukuki kurallara işlerlik kazandırabilmeyi başarmalıyız. Ya da mağdurun yargıya ulaşmasının önündeki toplumsal yargılamayı ortadan kaldırabilmeliyiz.“
Kimyasal hadım cezası ile ilgili yakın zamanda toplanan koordinasyon kuruluna da değinen Güllü, „Bir tarafta idam öte tarafta hadım etme gerçekten meseleyi sulandırmak. Koordinasyon kurulunun meseleye doğru açıdan bakmıyor. Kurulda 12 yaş tecavüzcülerine cezada artışı konuşulmamalıydı. Kurul hiçbir STK'dan destek alma talebinde de bulunmadı.“ Güllü, ayrıca son zamanlarda, ciddi oranda istismar ve ensest konusunda yargıya intikal etmeyen çok fazla vakanın da olduğunun altını çizdi.
“Sorunun nedeni eğitimdeki dezenformasyon“
İstismar ve tecavüz vakalarında artışın, toplumsal olarak en büyük sorunun, „Eğitim düzenimizin yap boz tahtasına dönmesidir“ diyen Güllü konuşmasına şöyle devam etti: „İktidarlara endeksli eğitim modelleri yaratmanın sonu, bugün yaşadığımız bu çürümüşlük, eğitimdeki dezenformasyondur. En önemlisi de kutuplaşma ile gelen taraf olma bizden olma hali. Eğer bizden ise yanlış da yapsa savunulmalı zihniyeti. Oysa ki tek doğru vardır. Bu da dürüstlüktür.“
Türkiye'nin toplumsal cinsiyet eşitsizliği sıralamasında 140 ülke sıralamasında 130. sırada olduğunun altını çizen Güllü, „Bu sıralamadaki yerimizi iyi düşünmek lazım, ‚biz nerede hata yaptık‘ diye. Biz de son yıllarda sanal din insanlarının söylemleri ve imam hatipleştirme ve haremlik selamlık uygulamaları ile kadını cinsel meta olarak gören zihniyete hakim kişi sayısı artmakta“ dedi.
Güllü, son olarak, Karaman'daki yurt vakasına değinerek, „O dosya bir celsede tamamlandı ve konu kapatıldı. Oysaki dedesinin tacizine uğramış bir dosyamız var neredeyse 6. yılında. Hükümetin gündeminde kapatılan dosyalar olmalı, bu antidemokratik uygulamalar değil“ dedi.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!