piwik no script img

Basın özgürlüğünde bu haftaPortakal'a yapılan linç ve sarı basın kartları

Basın özgürlüğü adına kötü bir hafta: Gazeteci Fatih Portakal Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bizzat hedef gösterildi. Sarı Basın Kartı yönetmeliği değiştirildi.

Foto: dpa

Anaakım medyayı tamamen kontrolü altına almış olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve lideri olduğu AKP, Fox TV gibi dış sermayeye bağlı bir televizyondan gelen ihtiyatlı tepkilere tahammül edemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu.

Sahiplik yapısı dolayısıyla tamamen kontrolü altına alamadığı tek anaakım TV kanalı olan Fox’ta yapılan bazı eleştirel haber ve yorumlara ateş püsküren iktidar açısından, televizyonun bir sunucusunun geçen hafta sarfettiği sözler, eleştirel gazetecilere yönelik yeni bir linç kampanyasının vesilesi haline getirildi.

Fox TV’de ana haber programını sunan Fatih Portakal'ın kullandığı ifadelerle halkı sokağa çıkmaya çağırdığı yorumları yapıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 15 Aralık günü isim vermeden Portakal için “Bu ne terbiyesizliktir? Zaten bunlara yargı gereken cevabı verecektir. Ben buna inanıyorum“ dedi. 17 Aralık’taysa Konya’daki mitingi sırasında ise işi çok daha tehlikeli bir boyuta taşıdı ve Portakal’ın soyadına gönderme yaparak şu şoke edici sözleri sarfetti: “Birileri çıkmış portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni.“

Basın kartı yönetmeliğinde düzenleme

İktidar cenahı Portakal’a yönelik kampanyanın dozajını artırdığı günlerde gazetecilere devlet tarafından verilen Sarı Basın Kartı yönetmeliğinde de düzenlemeye gitti. Böylece artık iktidar tarafından gazeteci sayılabilmek için devlet/iktidar yanlısı olmak resmen şart haline getirildi!

Düzenlemeye göre “milli güvenlik ya da kamu düzenine aykırı davranışlarda bulunması veya bu tür davranışları alışkanlık edinmesi“ halinde gazetecinin kartı iptal edilecek ve bu suçtan dolayı hüküm giyen kişiye bir daha basın kartı verilmeyecek.

Sarı Basın Kartı, 24 Haziran seçimleri öncesine kadar Başbakanlık’a bağlı Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) tarafından veriliyordu. Ancak seçimlerden sonra BYEGM kapatılarak yetkileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na devredildi.

Şimdiye kadar çeşitli teknik kriterleri yerine getiren gazetecilere verilen Sarı Basın Kartı, haber takibi sırasında gazetecilere çeşitli kolaylıklar sağlıyor. Örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne veya çeşitli kurumlara girip habercilik yapmak için bu kart şart koşuluyor. Keza toplumsal olaylarda, her zaman olmasa bile bazen gazetecileri polis müdahalesinden kurtaran da yine Sarı Basın Kartı oluyor.

Fakat tüm bunlardan daha da önemlisi Türkiye’de devlet sadece Sarı Basın Kartı olanları gazeteci sayıyor. Erdoğan, hapse atılan gazetecilerin Sarı Basın Kartı olmadığını, dolayısıyla bu kişilerin gazeteci sayılamayacağını Temmuz 2017’de BBC’ye verdiği röportajda açıkça ifade etmişti: “Şu anda içeride olanların gazetecilik sıfatı yok. Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir, ya da birçok yerlerde bankamatikleri kırmışlar, buraları soymuşlardır. Ama ceplerinde bir Sarı Basın Kartı değil, gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia etmişlerdir.“

Gazeteci sayılabilmek için

Yeni düzenlemeyle Sarı Basın Kartı almak zorlaştırılırken, bu kartların iptal edilmesi de kolaylaştırıldı. Örneğin Cumhurbaşkanlığı yeni düzenlemeye dayanarak pekâlâ Fatih Portakal’ın basın kartını iptal edebilir ve böylece “Portakal gazeteci değil, çünkü Sarı Basın Kartı yok“ diyebilir.

Özetle yeni düzenleme sadece iktidar yanlılarının Sarı Basın Kartı alabileceği ve gazeteci sayıldığı bir dönemin kapısını sonuna kadar açmış durumda. Çünkü basın kuruluşları tarafından gazetecilere verilen kartların resmiyette herhangi bir geçerliliği yok. Örneğin bir olay sırasında polise gazeteci olduğunuzu kanıtlamak için çalıştığınız gazetenin verdiği basın kartını göstermeniz, sizi müdahaleden kurtarmıyor.

Aslında yeni düzenlemeden önce de Sarı Basın Kartı, gazeteciler arasında bir tartışma konusuydu. OHAL sürecinde yüzlerce gazetecinin kartı çeşitli gerekçelerle iptal edilmişti. Fakat artık gazeteciler açısından bu tartışma hayati bir önem taşıyor. Çünkü gazeteci sayılabilmek için devletin verdiği kartı taşımaya mecbur kalmak, bu kartı kaybetmemek için de gazetecilik faaliyetini devletin çizdiği kriterlere göre yürütmek, gazeteciliğin imkânsızlaşması anlamına geliyor.

Yeni düzenlemeyle birlikte sadece iktidar yanlıları bu kartı alabilecek veya taşıyabilecek. O halde iktidar yanlısı olmayı reddedenlerin bu kartı almayı da reddetmeleri ve meslek örgütleri tarafından verilen kartların geçerli sayılması için mücadele yürütmesi gerekecek. Bu yapılabilirse, iktidarın çizdiği sınırlar içinde gazetecilik yaparak Sarı Basın Kartı sahibi olanların gazeteciliğini sorgulamak da, “gerçek manada gazetecilik“ yapmanın sınırlarının bizzat gazeteciler ve meslek örgütleri tarafından belirlenmesi de mümkün hale gelebilecek.

Aksi halde devlet onayı olmadan gazetecilik yapanların kriminalize edilmesi, hedef gösterilmesi, “milli güvenliğe tehdit“ sayılması her geçen gün daha da kolaylaşacak.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!