İzmir'de Suriyelilere karşı ırkçılık: „Ceplerinde dolarlar var ama bedava çorba içiyorlar“

Büyük İskender, gördüğü bir rüyanın ardından insanların eskisinden dört kat mutlu yaşayacağını düşünerek Kadifekale'ye bir kent kurmaya karar verir. Kadifekale'de şimdilerde eskisinden dört kat daha mutsuz mülteciler yaşıyor.

Suriye'deki iç savaşın hemen başlarında en çok göç alan bölgelerden biri Basmane’ydi. Foto: Sevda Aydın

Bir pazar sabahı Hatuniye Camii’nin önündeki küçük meydanı sonbaharın güneşi ısıtıyor. Palmiyelerin diplerine oturan insanlar, seyyar çaycının getirdiği çayları içip sohbet ediyorlar. Meydanda yerlere açılmış tezgahlarda ayakkabı, kazak, mont, pantolon gibi pek çok eskimiş eşya satılıyor. Satıcıları da alıcıları da mülteciler olan bu küçük bit pazarı görüntüsüne sessizlik hakim. Satıcılar tezgahlarındakileri satmak için bağırmıyorlar. Dört yıldır pazarda Suriye ekmeği satan İbrahim*, sessizliğin nedenini, Hatuniye’nin kubbesine bakarak fısıldıyor: „Korkuyoruz.“

Beş yıl önce Halep’teki köylerinin bombalanmasının ardından İzmir’e yerleşen 27 yaşındaki İbrahim, haftanın bazı günleri inşaatlarda çalışıyor; hafta sonu ise pazarda ya da çeşitli semtlerde ekmek, baharat, bakliyat ve konserve gıda ürünleri satıyor. Bir nevi seyyar bakkalcılık yapan İbrahim, ekmek dağıttığı bir mahallede Kasım ayı başında saldırıya uğradı.

Önce yol verme kavgası olarak başlayan tartışma, İbrahim’in Suriyeli olduğu anlaşılınca ırkçı bir saldırıya dönüştü. Aniden kalabalıklaşan saldırganlar kendisini sopalarla tehdit edince yara almamak için İbrahim arabadan inmiyor. Saldırıdan polisi çağırarak sağ kurtulduğunu, fakat işlerin burada bitmediğini anlatıyor: “Ertesi gün evinin etrafında dolaşan, ellerinde satır ve bıçaklarla gezen bir grup fark ettim. Aile olarak, geçici bir süreliğine başka bir akrabamızın evine taşındık.“ İbrahim, sözlerine devam ederken iri gözleri yaşarıyor: “Bastırdık acımızı, korkumuzu. Komşularımız işlerine, okullarına gidemedi, sokağa çıkmaya korktular. Bu düşmanlığın nedeni ne, anlayamıyorum.“ Saldırganlardan şikayetçi olan İbrahim, dava da açıldığını belirtiyor.

„Kemikleşmiş bir Suriyeli düşmanlığı“

Türkiye’de geçici koruma statüsü ile yaşayan mültecilerin çoğu, zor şartlar altında yaşıyor. Buna rağmen özellikle sosyal medyada Suriyeli öğrencilerin istedikleri üniversiteye girebildikleri, toplu halde vatandaşlık aldıkları, seçimlerde oy kullandıkları, alışveriş yaparken özel indirimlere sahip oldukları, devletten maaş aldıkları gibi kendilerini hedef gösteren asılsız paylaşımlar yapılıyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre Türkiye'de 3 buçuk milyondan, İzmir'deyse 140 binden fazla Suriyeli yaşıyor. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre son yedi yılda Türkiye'de vatandaşlık alan Suriyeli sayısı 55 bin'i geçmiyor.

İzmir Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin kurucusu Muhammed Salih'e göre bu haberler yoluyla toplumda „yanlış bir Suriyeli profili“ oluşturuluyor. 18 yıl önce Suriye’yi terk edip İzmir’e yerleşen Salih, kişisel bir tartışmanın kısa sürede koca bir mahalleyi saran ırkçı bir saldırıya dönüşebildiğine vurgu yapıyor. Haziran ayında, İzmir’in Bornova ilçesinin Çamdibi mahallesinde üç gün boyunca Suriyelilere yönelik saldırılar gerçekleşmiş, dükkanlar yağmalanmış, Suriyeli mülteciler zorla evlerinden çıkarılmaya çalışılmıştı.

“Saldırıların Basmane’de de olmasından korktum“

Suriye'deki iç savaşın hemen başlarında en çok göç alan bölgelerden biri Basmane’ydi. Nedeni insan kaçakçılarının bu semtte olmasıydı. Gitmek için bekleyenler buradan Avrupa’ya göç etti, kalanlar ise burada hayata tutunmaya çalışıyor. Basmane Garı’nın karşısında Suriyelilerin işlettiği dükkanlar var. Arapça tabelalı lokantalar, büfeler, burada yaşayan mültecilerin yoğun ilgi gösterdiği yerlerden. Küçük bir tatlıcı dükkanının sahibi olan Süleyman, halinden memnun olduğunu söylese de geçtiğimiz Haziran ayında, Bornova’da mültecilere yönelik üç gün süren saldırıların olduğu süreci tedirginlikle izlediğini itiraf ediyor: “Bornova’daki saldırıların Basmane’de de olmasından korktum.“

Garın hemen arkasında bulunan Kapılar mahallesinin girişinde ise Türkiyeli esnaf var. Burada lokantalar, kıyafet satan seyyar satıcılar ve tütün dükkanları bulunuyor. Türkiye vatandaşı Mustafa Korkmaz, üç yıldır bu caddede tütün satıyor. Urfa’da iş bulamayınca arkadaşıyla birlikte İzmir’e gelmiş. Urfa’dan getirdikleri tütünleri açık ya da hazır sarılı bir şekilde müşterilerine sunuyor. Hazır sarılmış sigaralar, Suriyeli kadınların elinden çıkıyor: On paketi beş lira. 39 yaşındaki Korkmaz, elleriyle işaret ettiği caddenin diğer ucunda kalan “Suriye Mahallesi“nin görüntüsünün aldatıcı olduğunu söylüyor: “Orası Suriye Mahallesi. Adamların ceplerinde dolarlar var ama gidip bedava dağıtılan çorbayı içiyor. Kandırıyorlar herkesi. Bizim insanımızı aç, işsiz bıraktı bunlar. Yazık bu ülkenin vatandaşına.“

„Yakından bildiğimiz bir duygu“

İzmir’in Narlıdere ilçesinde bir anaokulu işleten Emel Öziğneci, Türkiye’de Suriyelilere yönelik yapılan ırkçılığa hayret ediyor. Almanya’da büyüyen Hamza ve Emel Öziğneci yabancı düşmanlığından nasibini almış bir çift. Çocuklarının da aynı yaraları almaması için birkaç yıl önce memlekete geri döndüklerini söylüyorlar. Hamza Öziğneci, Almanya’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Üniversiteye gidene kadar bir tane bile Alman arkadaşım olmadı. Gündelik yaşamımızda şehir merkezine indiğimizde Almanların çoğundan nefret söylemi barındıran sözler, sataşmalar işitirdik. 'Pis Türk’ gibi sözlere alışmıştık, akşamları yalnız gezmezdik.“

Hamza Öziğneci, gözlerinin önünde Suriyelilere nefret söyleminde bulunulduğunda sanki kendisine söylenmiş gibi hissediyor: „Onların yaşadığı burukluk bizim çok yakından bildiğimiz bir duygu.“ Türkiye’den en fazla göçün Almanya’ya olduğunu vurgulayan Emel Öziğneci ise, Almanya’da Türkiyelilere karşı yapılan ırkçılığa karşı çıkanların, Türkiye’de Suriyelilere yapılan saldırılara da karşı çıkmaları gerektiğini savunuyor.

Anayasal denetim mekanizması Ombudsmanlık’ın bu yıl çıkardığı “Suriyeliler Özel Raporu“nda „Türkiye’deki Suriyeliler yarın gideceklermiş gibi politika yapmanın gerçekçi olmadığı“ vurgusu yapıldı. Raporda Türkiye hükümetinin karşılıklı entegrasyon politikası üretmesi uyarısı şu ifadelerle yapıldı: “Suriye ve Türk halkının iç huzur ve birlikte yaşama kültürü geliştirmesi son derece kıymetli. Aksi halde yakın gelecekte çok ciddi gerilim ve çatışma riski olabilir.“

Akşamın bastırmasıyla Hatuniye’deki tezgahını toplayan İbrahim, aldığı siparişleri teslim etmek için Kadıfekale yolunu tutuyor. Bir yandan uğradığı saldırıyla ilgili açtığı davanın duruşma gününün gelmesini beklerken bir yandan da Suriye’yi düşündüğünü söylüyor: “Savaş bitsin, bütün İzmir’i verseler yine de durmam burada, dönerim Halep’e.“

Not: İbrahim diye bahsedilen kişinin ismi güvenlik nedeniyle değiştirildi.

Einmal zahlen
.

Fehler auf taz.de entdeckt?

Wir freuen uns über eine Mail an fehlerhinweis@taz.de!

Inhaltliches Feedback?

Gerne als Leser*innenkommentar unter dem Text auf taz.de oder über das Kontaktformular.

Das finden Sie gut? Bereits 5 Euro monatlich helfen, taz.de auch weiterhin frei zugänglich zu halten. Für alle.

Bitte registrieren Sie sich und halten Sie sich an unsere Netiquette.

Haben Sie Probleme beim Kommentieren oder Registrieren?

Dann mailen Sie uns bitte an kommune@taz.de.