Terfler dışarı: Kadınlar kadınlığını kanıtlamak zorunda mı?
TERF adıyla bilinen trans dışlayıcı radikal feminizmin ve bu bağlamda üretilen ayrımcı söylemlerin trans insanları nasıl etkilediğini üç trans kişiyle konuştuk.
Trans kimliklerin sosyal medya ve hayatın içindeki görünürlüğü arttıkça, Türkiye'deki kimi feminist çevreler arasında yıllardır süregelen trans dışlayıcı tartışmalar yeniden alevleniyor. Geçtiğimiz hafta bazı feminist akademisyenler sosyal medyada „Trans kadınlar erkek doğmuştur, erkek ayrıcalıkları vardır“, „Kadınım beyanıyla kadın alanlarına giriyorlar“, „Trans kadınlar tamamen, harfi harfine kadın değildir“ benzeri söylemler kullandı. Bununla birlikte trans ergenlerin blocker isimli hormon baskılayıcılara ulaşımını stigmatize eden yazılar paylaşılmasıyla, dünyada TERF (trans exclusionary radikal feminist) adıyla bilinen trans dışlayıcı radikal feminizmin Türkiye boyutu ilk kez bu kadar konuşulur oldu.
Trans kişiler ve trans hakkı savunucuları ise bu tür transfobik söylemlerin özellikle de trans çocuklar ve ergenler için ne kadar zararlı olabileceğine işaret ediyor. SpoD, Lambda İstanbul, Pembe Hayat ve Kaos GL gibi Türkiye'nin bilinen LGBTİ+ dernekleri trans aktivistlerle dayanışan ve trans dışlayıcı feminizmi kınayan açıklamalarda bulunurken, Listag'ın da dahil olduğu, LGBTİ+ ailelerinden oluşan beş örgüt trans çocukların yaşadığı zorlukları anlatan bir metin yayınladı. Taz.gazete, üç trans kişiyle bu tür söylemlerin pratikte hayatlarını nasıl etkilediğini konuştu.
Midori Koçak
Trans olmak evet zor, trans kadın olmak daha da zor. Benim hiçbir zaman bazı feminist akademisyenlerin dediği gibi erkek ayrıcalığım olmadı. Translar büyürken de erkeklik avantajı olmuyor. Feminen çocuklar hiç pohpohlanmıyor, aksine dışlanıyorlar. Annem büyürken benim durumumun farkındaydı, ailede erkek kardeşimle bana hiç aynı davranılmadı. Küçüklüğümüzden beri kardeşim kayırıldı. Onun 250 bin liralık borcunu kapatmak için ev satılırken, benim 10 bin liralık KYK borcum için „Başının çaresine bak“ dediler. Feminen çocuklara ayrıcalık değil, ayrımcılık var. Trans kadınların erkek ayrıcalığına sahip olduğunu iddia eden konuşmalar, boşboğaz, sanal konuşmalar. „Ben ne dersem doğrudur“ diyen akademisyenlerin konuşmaları. Zaten her yerde trans kadınlar katlediliyor, ne avantajı?
İş yerlerinde genel olarak ayrımcılık çok fazla. Türkiye'de zaten herkese mobbing uygulanıyor, translara daha da fazla. Türkiye'de sokakta polis seks işçisi olduğumu düşünerek çevirip beni göstererek „Bunların hepsini sikeceksin“ demişti. Beş yıldır Çekya'da yaşıyorum. En son Prag'da açık kimliğimle işe girdiğim yerde iki erkek mühendisle beraber başladık, ama iş yerinde hep onlarla konuşuluyordu. Toplantılara çağrılmayan, sözü kesilen hep ben oldum. Kadınsı kıyafetler giydiğimde benimle konuşulmadı, oysa diğer kadınlara böyle davranmıyorlardı. Ben oradaki tek transtım. Sonunda beni „Sana kapsayıcı bir ortam veremiyoruz, sıkıntı çekiyorsun, tek başınasın“ diyerek işten attılar.
Terflerin söylemlerinin akademisyen olmayan sıradan halkta bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Beni terf tartışmalarında asıl korkutan, bu ayrımcı söylemler akademisyen kadınlar tarafından kullanıldığında kurumsallaşıyor. Bu korkunç bir şey. O yüzden bu konuşmaları ırkçılığın, faşizmin kurumsallaşması olarak görüyorum. Akademide Yahudilerin ari ırk olup olmadığını da tartışıyorlardı, sonra Holokost oldu. Şimdi ABD'de trans kadınların kadın tuvaletlerini kullanmaları konusunda genetik testle cinsiyet belirlenmesi konuşuluyor. Ari ırk olma testi gibi geliyor bu bana. Bu ikisinin aynı şey olduğunu nasıl göremediklerini anlayamıyorum. Teknoloji gelişiyor, belki 40 yıl sonra kimsenin trans olup olmadığı anlaşılmayacak. Trans çocukları engellemeye çalışma sebepleri de bununla ilgili, çünkü sesleri, görüntüleri cis insanlardan farklı olmayacak.
Ilgaz Yalçınoğlu
Trans dışlayıcı feministler söyledikleri şeylerin insanların hayatlarıyla oynamak anlamına geldiğinin farkında değiller. Translığı ya da hormon kullanmayı negatif gören bir noktadan konuşuyorlar ama hormona başlayamayan çocukların, istenmeyen ergenliği yaşayan çocukların streslerini konuşmuyorlar. Terfler cinsiyet fenomenini bildiklerini düşünüyorlar, queer aktivistler bile bazen trans arkadaşları var diye ne yaşandığını bildiklerini sanıyor, ama anlayabildikleri bir deneyim değil. Bence terflerde „Kadın ve erkeği de ayıramazsak ne yapacağız?“ korkusu var, çünkü hayat görüşlerini, akademik kariyerlerini bu ikilik üzerinden inşa etmişler. Ciddi bir korku var orada. Bu yüzden tek taraflı, gerçekliği olmayan bir bakışları var. Başka gerçeklikleri görmüyorlar.
Ben aileme 17 yaşında açıldım. O zamanlar illa 18 yaşın üzerinde olmanız bekleniyordu, ama babam doktor olduğu için takibim yapılarak blocker kullanabildim. Bu da hayatımı çok olumlu etkiledi, östrojenle memelerim büyüyecek korkum gitti. Blocker almaya başladığımda sosyalleşmem bir anda rahatladı, depresyon düzeyim giderek düştü. Öncesinde derslerim çok kötüydü, okulu da toparladım. İntihar riskini düşündüğünüzde, blocker kullanmak insanların çok ağır depresyonlara girmesinden çok daha iyi. Benim durumumda blockerlara daha erken başlanmalıydı. 14 yaşlarında yemek yemeyerek adet olmayı bıraktım ve anoreksi oldum. Yeme bozukluğu benim kendi yöntemimle bulduğum bir blockerdı. Terapiye gittiğim doktorların aklına bunun cinsiyet disforisi olduğu hiç gelmedi, bu ihtimali görmüyorlar. Çok ağır depresyondaydım. Trans çocuklarda intihar riski çok yüksek. Ben de bu risk grubundaydım.
Blocker ve hormon ihtiyacını, bir kazanımı tartışmaya açmak…Trans çocukların daha çok düşünülmesi, bu konuda çalışan doktorların olması gerekiyor. Statü sahibi, sözü dinlenebilecek akademisyenlerin bu konuşmaları yapması tıbbı da etkiliyor. Tıp da toplumla etkileşimde; bu bakış açısıyla doktorlar da trans çocuklara yardım etmekten uzak duruyor.
Diren Coşkun
Ben hapishanedeyken, bir trans kadın olarak kadın hapishanesinde olmam gerekiyordu. Ameliyat olmadığım için devlet benim kimliğimi, beyanımı yok sayarak erkek hapishanesine yerleştirdi. Orada her gün gardiyanların tacizine maruz kalıyorsun, rızan olmadan bedenine dokunuyorlar. Kadın kıyafeti giymen, makyaj yapman yasak. Trans kadınlar daha cezaevinin kapısından girdiğinde daha arama noktasında saçları kesiliyor, kıyafetlerine el konuluyor, korkunç. Trans kadınların kadın olarak görülmemesinden dolayı toplumda birçok şey yaşıyoruz, taciz, tecavüz, şiddet, psikolojik ya da fiziksel. Benim koğuş arkadaşım da bir trans kadındı, ama cezaevi kurumu ikimiz arasında bir ayrımcılık yapıyordu. Benim saçım uzunken onunki kısaydı ya da benim göğüslerim vardı, onun yoktu. Ben vermiş olduğum mücadele sonucunda dedektörle aranmaya hak kazandım, oda arkadaşım hala elle aranıyordu. Bunun gerekçesi ise görüntümüzün birbirinden farklı olması. Bu noktada radikal feministlerin de devletin gardiyanlarından bir farkı yok.
Bir insanın ruh sağlığı yoksa, beden güvenliği de yoktur. Ben hapisteyken ilk defa intihar girişiminde bulundum. Neden oluyor bunlar? Kadın olduğumu onaylamadıkları için. Oda arkadaşım her sabah tıraş olurken ağlıyordu. Bu insana „beden olumlama“ yapamazsınız. Yıllarca hapiste kalıyor ve kazanılmış hakları gasp edildiği için özbedenine kavuşamıyor. Kadın, ama kadınlığını ispatlamak zorunda bırakılıyor. Biz kime kadınlığımızı ispatlamak zorundaymışız? Biz kadın alanında olmayacaksak, hangi alanlarda olmamız gerekiyor? İkili cinsiyet, heteroseksizm normları üzerinden inşa edilen hapishanelerde ihtiyaçlarımızı karşılamamız çok zor. Kantinde sadece erkek mahpusların ihtiyaçları bulunuyor. Hastaneye gidiş gelişlerde hastanenin kadın tuvaletinin kullanılmasına da müsaade edilmiyor. Ameliyat olmadığı sürece kadın alanları trans kadınlara yasak. Kadınlığı vajina üzerinden tanımlayınca olan bu. Feministlerin ikili cinsiyeti yeniden inşa ediyor olması bence çok yanlış. Trans kadın olmak uzun ya da kısa saçlı olmak, sakallı ya da sakalsız olmak, vajinalı ya da penisli, memeli ya da memesiz olmak değildir. „Onlar trans kadın, erkek deneyimleri var“ demeleri çok onur kırıcı.
Biz kimlikleri yıktıkça yeniden inşa ediyoruz. İnsanların beyanları dışında cinsiyet atamaları yapılmamalı. Ben de patriyarka ile mücadele ediyorum. Dekoltemden rahatsız olunması benim hoşuma gider, çünkü ben kendim olabilmek için bir sürü bedel ödedim. Bu yüzden radikal feministleri anlamakta zorluk çekiyorum… Söylediklerini görünce güldüm. Belli bir seviyedeki insanlardan bunları duymak çok büyük hayalkırıklığı. Konuştukları şeyleri duymasan, ortak alanda mücadele ettiğin insanlar sanarsın. Kendi içimizde birbirimize duvar örmemiz kadar korkunç bir şey yok.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!