Patataz: „Sırada ne var?“
Ankara'da çiçeklere gözaltı, heykele gözaltı, kediye de mi gözaltı? Peki ya söyleyeceğimiz şarkılar?
Ankara'da aylardır akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın direnişine şahit olan; basın açıklamalarına, yürüyüşlere, banklarda oturup soluklananların sohbetlerine, bir nehir gibi akıp giden insan kalabalığın tanıklık eden Yüksel Caddesi'nde, o kalabalıkların yerinde yeller esiyor. Emniyet güçlerinin sayısız müdahalesinin sonunda Gülmen ve Özakça'nın tutuklanmalarının ardından konulan sokaklara giriş yasağı 27 Mayıs günü kaldırılsa da, Yüksel Caddesi'nde hayat normale dönmüyor.
Alanda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın tutuklanmasını protesto eden destekçiler her gün polis tarafından gözaltına alınıyor, bazıları her akşam serbest bırakılıyor ve ertesi gün yeniden gözaltına alınıyorlar.
Tüm bunlara tanıklık eden sokak eski günlerin yorgunluğunu ata dursun, birçok Ankaralı meraklı gözlerle “Sırada ne var“ diye soruyor.
Çiçeklere gözaltı
gazeteciliğe 2012 yılında Dicle Haber Ajansı'nda başladı. Uzun süre Kürt bölgelerinde çalıştı. Şu anda Ankara'da politika muhabirliği yapıyor.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevi eyleminin 70’inci gününe gelindiğinde ilk olarak destek için alanda bulunan vatandaşlarla birlikte eylem alanındaki çiçekler de “gözaltına alınmıştı.“ Halbuki onlar yaşananların hem tanığı, hem de mağduru olan İnsan Hakları Anıtı figürü olan kadın heykelinin ayaklarının yanında alana renk katmıştı.
Önce çiçeklerin gözaltına alınışına tanıklık eden bu heykel, bir kaç gün sonra aynı akıbeti kendisi yaşadı. Etrafına polisler tarafından barikat örüldü, çiçeklerden sonra İnsan Hakları Anıtı da gözaltına alındı ve fiili tutukluluk süreci başlamış oldu.
Kısa süre sonra yeni bir Gezi Direnişi'nin patlak vermesinden endişe duyan emniyet güçleri, anıtın üzerindeki ablukayı genişleterek tüm sokağın kapatılmasına karar verdiğindeyse artık Ankaralılar'ın hayatında yeni bir dönem başlamıştı: Sokağa çıkma değil, sokağa girme yasağı! İnsan hakları anıtına çıkan sokaklar, zırhlı araç ve bariyerlerle kapatıldı ve sokaklara girişler engellendi.
Müşteri sokağa giremedi
Her şeyden habersiz bariyere kadar gelen vatandaşların “sokağa giriş yasak“ diyen polislerin söylemiyle barikattan geri döndüğü günlere geçildi. Geçiş güzergahı olarak burayı kullanan vatandaşlar, bir başka sokağı kullanarak yasaktan etkilenmeyi en aza indirse de bölgedeki esnaflar için durum böyle değildi.
Söz konusu bölgede 100'ün üzerinde iş yeri vardı. Esnaf sabah saatlerinde dükkan açmak için sokağa gelse de, kendilerine sadece iş yerlerini polis eşliğinde kontrol edebilecek kadar zaman tanındı. Hiçbiri yasağın başladığı günden bu yana iş yerini açamamış ve bir müşteriye dahi hizmet vermemişti. Dükkanlar açılsa bile sokağa giriş yasağından dolayı müşteri sokağa zaten giremiyordu.
Girişin engellendiği sokaklardan birinde 15 yıldan bu yana kafe işleten Nedim Kamir Sarı sordu: “Sokağa giriş yasağı mı olur?“ Sarı’nın sorduğu soruya kendisini bariyerden geri çeviren polisler dahil kimse cevap veremedi. Esnafların polisten talep ettiği resmi evrak ise bugüne kadar kimseye ulaşmadığı için yasağın gerekçesini de kimse bilmiyordu. Türkiye hem askeri darbeler, hem de günümüzde Kürt illerindeki pratiklerden dolayı “sokağa çıkma yasağı“ ile tanışık bir ülke olsa da “sokağa giriş yasağı“ bölgedeki insanları şaşkınlığa uğrattı.
“Polis bana borç ver“
Çalışanların işlerine gitmek için gelip dönmek zorunda kaldığı barikat, bu yüzden ilginç diyaloglara da sahne oldu. Barikattan kendisini çeviren polise bir iş yeri çalışanı, “Bugün de çalışamayacağım. Sen bana 50 TL borç ver, yasak kalkıp işime döndüğümde geri öderim“ diyerek, karşı karşıya kaldığı işsizlik karşısında derdine çare aradı.
Giriş yasağı sadece bariyerlerle kapalı alanı etkilemedi, bölge dışında kalan işyerleri de yasaktan payına düşeni aldı. Polis barikatını gören vatandaşlar, polis müdahalesi endişesinden dolayı yasak dışında kalan kafelerde oturmaktan kaçındı. Mesela yasağın üçüncü gününde bir kafeden yükselen alkış sesleri karşısında polisler bir eylem başladığını düşünerek müdahale etmeye hazırlanırken, son anda seslerin bir doğum günü kutlamasından geldiği anlaşıldı.
Yasaklı bölgenin dışında kalan işletmeciler yasağa tepki göstermek için masalarını sokağa kurdu. Ancak yaya olmayan sokakta polisin yaptığı “yayaların geçişlerini engelliyorsunuz, masaları kaldırın“ anonsu ile bu masalar da kaldırıldı.
İşletmeci Sarı, yasağın uygulandığı günden bu yana zararının 10-12 bin TL arasında olduğunu söylerken, iş yerinde çalışan 9 işçinin de dört gündür çalışamadığı bilgisini verdi. Yasaklı bölgedeki iş yeri sahipleriyle imza topladıklarını ve valiliğe başvuracaklarını bildiren Sarı, sonuç alamadıkları takdirde farklı eylemlerle duruma dikkat çekmeye çalışacaklarını, gerekirse Nuriye ve Semih gibi açlık grevine başlamayı aralarında tartıştıklarını ifade etti.
Yasakların ilk gününden bu yana her gün alana gelen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri de alana giremedi. CHP’nin Ankara Milletvekili Necati Yılmaz ise Türkiye’nin “yasak“ literatürüne yeni bir yasağın eklendiğine dikkat çekti.
Kediye de mi gözaltı, şarkılara yasak
Yasağın diğer mağduru da yıllardır alanın müdavimi olan kedi ve köpeklerdi. Polislere “neden sokağa giremiyorum “ diye tepki gösteren bir kadının ayaklarının dibinden bariyerleri geçip “yasağı delen“ kediyi gösteren bir başka kadın, “Onu da mı gözaltına alacaksınız?“ diye sordu.
İşletmeciler ve vatandaşlar yasakların kaldırılmasını beklerken, tüm Ankaralı'lar için yeni bir perde açıldı: Valilik tarafından basınla paylaşılan açıklamada, kent genelinde “güneş battıktan sonra“ ateş yakılması ve türkü söylenmesinin yasaklandığı duyuruldu. Valiliğin bu yasağı “güvenlik“ gerekçesine dayandırılıyordu.
Esnafın ve milletvekillerinin tepkilerinin ardından sokağa giriş yasakları birkaç günün ardından kaldırılsa da, Ankara'daki Yüksel caddesindeki durum, normal şartlardan çok uzakta. Ne kadar barışçıl olursa olsun, herhangi bir toplumsal muhalefete geçit vermek istemeyen emniyet güçleri, başta Ankaralılar olmak üzere herkese „Sırada ne var?“ sorusunu sordurtmaya devam ediyor.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!