piwik no script img

Dijital OtoriterleşmeYeni Devlet, Yeni Piyasa, Yeni İnternet

Özünde ekonomik ilişkiler üzerine kurulu olan internet, piyasa mekanizmasına entegre olmuş otoriter rejimlerin elinde yeniden tanımlanmaya başlıyor.

„Dijital otoriterleşme“ adı verilen bu tabloda karşımıza çıkan en büyük örnek: Çin. Foto: dpa

Türkiye’de, profesyonel gazetecilerden elli takipçili kullanıcılara kadar herkesin sosyal medya paylaşımları, “basın-yayın yoluyla“ işlenmiş suç muamelesi görebiliyor. Bazı insanlar gündeme dair sıradan yorumlarının bile devletin takibine girmesinden çekinip bir sükunet rejimine teslim olsa da, kapsamı artan internet kullanımıyla birlikte her gün yeni suç kategorileri yaratılıyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2018 verilerine göre geçtiğimiz yıl içinde Türkiye’de 110 bin civarında sosyal medya hesabı üzerinde adli inceleme gerçekleştirildi. Bunlar arasından 2 bin 754 kişi tutuklanırken, 2 bin 828 kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Bu durumu dünyadaki benzer örneklerle karşılaştırınca, sosyal medya üzerinden kurulan baskının sadece Türkiye’ye özgü bir sorun olmadığı, bu modelin otoriter rejimler tarafından diğer ülkelere ihraç edildiği de görülüyor.

Pek çok baskıcı rejimin benzer internet politikaları uyguladığı ve kamu düzenini tehlikeye atmak / halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek gibi ucu açık suçları kullanıp insan haklarını hiçe saydığı biliniyor. Ancak bu ülkeler bir yandan da uluslararası sermayenin akışına dahil olmak için tüm güçlerini de seferber ediyorlar.

Bu noktada internetin, getirdiği yeni haberleşme teknikleri ve kamuoyu yaratma olanakları nedeniyle bir özgürlük aracı olduğunu peşinen kabul etmeden önce akılda tutulması gereken bir husus, internetin, yazılımlardan cihazlara, internet sitelerinden servis sağlayıcılarına kadar her boyutunun ticari ilişkiler üzerine kurulmuş olduğu ve piyasa mekanizmalarına bağlı olarak işlediği.

„İnsan davranışlarını yönlendirecek yepyeni bir model“

Kapitalizmin gözetim toplumlarında işleyişi ve piyasa tarafından sunulan internet kullanım alışkanlıklarının kapitalizmi yeniden üretmesi üzerine çalışmalar yürüten Prof. Shoshana Zuboff, Intelligencer dergisine verdiği bir röportajda şunları söylüyor: “Demokrasiye tehdit oluşturan otoriter rejimler sadece yeni tür bir kapitalizm önermiyorlar. Ellerindeki gücü mobilize ederek interneti ve bilgisayar teknolojilerini, insan davranışlarını yönlendirecek yepyeni bir model olarak da sunuyorlar“.

Küresel ekonomiye tümüyle entegre olmuş ülkelerin piyasaları, artık kendilerini klasik Liberal Devlet-Liberal Hukuk-Liberal Ekonomi dengesi içinde görmedikleri için, dünyada liberal ekonomiyi benimsemiş ve aynı zamanda gittikçe otoriterleşen rejimlerin sayısı artıyor. İnternetin bu tabloda nasıl bir forma kavuşacağı ise merak konusu.

Otoriter kapitalizmin oyun kurucularından olan Rusya, sosyal medya kullanıcılarının bir paylaşımı “beğenmesini“ dahi soruşturma konusu yapabiliyor. Ülkede yapılan tüm telefon ve internet trafiğinin kaydedilip depolanması hizmet sağlayıcıları için yasal bir zorunluluk. Ancak bu örnekler istisnai değil. Freedom House’un raporunda gösterdiği gibi otoriter eğilimli pek çok ülke internet politikalarını ve yasalarını oluştururken birbirlerini ve diğer baskın güçleri model alıyorlar. „Dijital otoriterleşme“ adı verilen bu tabloda karşımıza çıkan en büyük örnek ise Çin.

Çin, geçtiğimiz on yıl içerisinde internetin yönetimi konusunda „internet egemenliği“ adlı bir doktrin geliştirdi. İnterneti devlet egemenliğinin bir uzantısı olarak gören bu fikri uluslararası alanda bir model olarak da sunmaya başladı. Bu egemenlik kaygısını meşrulaştırmada ise ulusararası terörizm, ayrılıkçılık ve radikalizm karşısında mücadele argümanlarını kullanıyor. Bir yandan kendi internetini dünyanın geri kalanından izole ediyor. Ancak aynı esnada, WhatsApp Facebook gibi batı dünyasını kasıp kavuran online platformlarının WeChat ve RenRen gibi sadece Çin’de işleyen ve aşağı yukarı aynı işlevleri yerine getiren Çin’li 'klonları’ ile de karşılaşabiliyoruz. Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt, ilerleyen yıllarda internetin ABD versiyonu ile Çin versiyonunun iki baskın odak olacağını dahi söylüyor.

Çin’in devreye soktuğu ve yüz tanıma teknolojisi üzerinden işleyen 'sosyal kredi puanlama sistemi’ bunun henüz erken bir örneği olsa da, otoriter rejimlerin ileride nasıl kullanacağının izlerini sürmek mümkün görünüyor. Zira elimizdeki tablo, otoriter rejimlerin internet politikalarını oluşturup bunu kapitalizm ile uyumlu hale getirirken hem ortak modellerden hem de kendi deneyimlerinden yaratıcı biçimde yararlandıklarını gösteriyor.

Hesapların ele geçirilmesi, cihazların kırılması ve online takip

Öte yandan, internet gözetiminde kullanılan “dijital kaba kuvvet“ araçlarının Batı ülkelerinde konumlanmış şirketler tarafından devletlere satılması söz konusu. Hesapların ele geçirilmesi, cihazların kilitlerinin kırılması ya da online takip yapılması için kullanılan pek çok yazılım ve cihaz, Batı menşeli FinFisher, Hacking Team ve Cellebrite gibi şirketler tarafından üretilip ihraç ediliyor. Diğer tarafta ise, otoriter ülkeler arasında sansürden veri paylaşma yükümlülüklerine, servis sağlayıcıları üzerindeki kısıtlamalardan erişim kısıtlamalarına kadar pek çok alanı kapsayan benzer yasal çerçeveler bulmak mümkün. Siyasal otoriterleşmenin internet kullanımına yansıyan, piyasa ile el ele ilerleyen ve gittikçe ortak semptomlar göstermeye bu tablonun ismi “Dijital Otoriterleşme“.

Bugün kullandığımız internet araçlarının önemli bir kısmının Batı merkezli olduğunu ve liberal dünyanın hem ekonomik hem de hukuki kabulleri üzerine kurulu olduğunu varsayıyoruz. Bu liberal haklar söylemi dünyada geçer akçe olduğu ve kar getirdiği sürece bu şirketlerin en azından batı dünyasında kendilerini otoriter baskı aracı olarak göstermeyeceklerini düşünebiliriz. Peki baskıcı rejimlerin ekonomik gücü, kendi internet araçları ile beraber dünyada ağırlık kazanmaya başlayınca internet neye dönüşecek? Bu rejimlerin interneti yeniden tanımladıkları noktada internetin kendisinden soyut bir özgürlükler ağı olarak bahsetmeye devam edebilecek miyiz? Örneğin, Çin’de yaygın biçimde kullanılan dijital takip sistemlerinin Batı kapitalizmi tarafından benimsenip uygun bir gerekçeyle hayatımızın içine sokulmasının önünde bir engel var mı?

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

Kommentarpause ab 30. Dezember 2024

Wir machen Silvesterpause und schließen ab Montag die Kommentarfunktion für ein paar Tage.
  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!