Darbeden sonra Dink davası: Ankara'nın karanlık dehlizlerinde
Devletin gözü önünde işlenen Dink cinayetinde tetiği çeken güç, 10. yılında hala tamamıyla ortaya çıkarılabilmiş değil.
Gazeteci Hrant Dink, Agos gazetesinde 10 Ocak 2007 tarihli „Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği“ isimli makalesinde kendisine yönelen tehditlere karşı kamu görevlilerinin tutumunu şöyle özetliyordu;
„Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü. Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandığını ve yakın tehlike arz etmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı’na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.“
Dink, bu yazıdan 9 gün sonra Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde öldürüldü. Cinayetin tasarısı, sonradan ortaya çıkacağı üzere Trabzon'un Pelitli ilçesinde, Jandarma bölgesinde jandarmanın ve istihbaratçı polislerin bilgisi dahilinde gerçekleşti.
Kamu görevlilerinin ihmali
Dink'in öldürülmesinin ardından, kamu görevlilerinin cinayette bir dizi ihmali olduğu ortaya çıktı. Cinayete giden yol, Dink’in, Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğuna ilişkin haberinin yayımlanmasının ardından savcılığa suç duyurusunda bulunulmasıyla döşenmeye başlandı.
Bu haberin ardından İstanbul Valiliği'ne çağrılan Dink, vali yardımcısının kendisine, „Daha dikkatli haber yapmanız gerekmez mi? Böyle haberlere ne gerek var?“ dediğini, Radikal İki için yazdığı bir yazıda anlatırken, kendisine yönelik tehdidin doğrudan kamu görevlilerince de yapıldığını ortaya koyuyordu.
Gazeteciliğe 2012'de Cumhuriyet gazetesinde başlayan Canan Coşkun, Ekim 2013'ten bu yana yargı muhabirliği yapıyor. Yargı muhabirliğine başladığı ilk zamanlarda 17-25 Aralık soruşturmasını ve peşinden gelen Gülen cemaati soruşturmalarını yakından takip eden Coşkun, ifade ve basın özgürlüğü dava ve soruşturmaları ile yakından ilgileniyor. Coşkun yaptığı haberler nedeniyle bir çok davada halen yargılanıyor.
Daha sonra, bu konuşmanın yapıldığı odada MİT mensubu Özel Yılmaz'ın da olduğu ortaya çıktı. Bu güçlü ayrıntıya rağmen Özel Yılmaz, savcılığın takipsizlik kararı ile dosyanın sanığı olmaktan son anda kurtulmuştu.
AKP-Cemaat ilişkisi bozulunca
Cinayette sorumluluğu olan kamu görevlileri, gazeteci ve hukukçuların usanmadan verdiği mücadeleye rağmen uzun yıllar boyunca sanık sandalyesine oturtulamadı. Cinayette etkin bir soruşturma yapılmadığına ilişkin 2010'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği karar sayesinde kamu görevlilerine yargılanma yolu açıldı.
Buna rağmen cinayette sorumluluğu olan ve Gülen Cemaati'ne mensup olduğu belirtilen, dönemin istihbaratçı emniyet amirlerinin ‚dokunulmazlığı‘ ise ancak 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları ile başlayan AKP-Gülen Cemaati kavgasıyla ortadan kalkabildi. Yine cinayette sorumluluğu bulunan, cinayet tasarısına göz yuman Trabzon Jandarma görevlilerinin cinayetle ilgili tutuklanmaları kanlı darbe girişiminin ardından gerçekleşti. Bu görevlilere Gülen Cemaati üyeliği suçlaması yöneltilmişti.
AKP-Gülen Cemaati kavgasından önce gücü elinde tutan Cemaat mensupları, cinayeti o dönem çoğunlukla muhaliflerin yargılandığı Ergenekon soruşturmasına katmak istedi. Hükümete muhalif çoğu kişi Ergenekon örgütü üyesi olmakla ve darbe yapmaya teşebbüs etmekle yargılanıyordu. Dink cinayeti de, Gülen Cemaati mensuplarınca bu kocaman torba içinde kaybedilmek istendi.
AKP-Gülen Cemaati kavgasıyla birlikte benzer bir süreç başladı. Bu kez de siyasi iktidarın görüşlerine muhalif olan kişiler Gülen Cemaati üyesi olmakla suçlandı. Üstelik bu kez torbanın hacmi Gülenci yargı mensuplarının önceki davalarda yaptığından katbekat fazlaydı. Öyle ki, o dönem yargı mensuplarının Ergenekon üyesi olmakla suçlayıp hapsettiği gazeteci Ahmet Şık, günümüzde Gülen örgütünün propagandasını yaptığı iddiasıyla tutuklandı.
Gülen Cemaati mi sorumlu?
Geldiğimiz noktada, cinayeti yalnızca Gülen Cemaati mensuplarının işlediği algısı yaratılmaya çalışılıyor. Bu noktada yanlış anlaşılmaya yer vermeyelim: Evet, cinayette sorumluluğu bulunanlar arasında Gülen Cemaati mensubu olduğu belirtilen kişiler var; ama bu kişiler yalnız değiller. Cemaat'le ilgisi olmayan ancak cinayetin işlenmesine göz yuman, Dink'in hayatını korumakla yükümlü olduğu halde tedbir almayan kamu görevlileri de var.
Hrant Dink 10 yıl önce öldürüldükten hemen sonra dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan „Hiçbir cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak“ demişti. Dink cinayeti bugün 10. yıl dönümünde „Ankara'nın karanlık dehlizlerinden“ hala çıkarılamadı.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!