Cumhuriyet davası: Gazetecilik yargılanıyor
Yaklaşık 9 aydır özgürlüklerinden mahrum olan Cumhuriyet Gazetesi çalışanları, savunmalarını yapmak üzere ilk kez mahkeme karşısına çıktılar.
Türkiye tarihinin en kritik davalarından biri, 24 Temmuz’da başlayan Cumhuriyet gazetesi davasıdır. Gazeteden 11’i tutuklu, toplam 17 gazeteci, yönetici, çizer ve avukatın yanı sıra, iki kişinin daha aynı davada yargılanması hafta boyu sürecek. Farklı zamanlarda tutuklandıkları için kimi 109, kimi 267 gündür Silivri hapishanesinde bulunan Cumhuriyet gazetesi çalışanları, ilk kez mahkeme karşısına çıkıyorlar.
Başta meslek örgütleri ve gazeteciler olmak üzere siyasetçiler, uluslararası temsilciler, hak savuncuları da bu davayı izlemek üzere Pazartesi günü İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’ndeydi. Bu dava, sadece Cumhuriyet gazetesinden veya arkadaşlarımızın özgürlüğünden ibaret değil. Bu dava hepimizin bugününü ve yarınını ilgilendiriyor.
Dava öncesinde dayanışma
Sabah saat 9’da, Çağlayan Adalet Sarayı’nın önündeki basın açıklaması için yüzlerce insan toplandı. HDP ve CHP milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu üyeleri Rebecca Harms ve Arne Lietz, IPI, RSF, PEN, ECPMF, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Uluslararası Kıdemli Avukatlar Projesi temsilcileri, dava öncesinde dayanışma ve basın özgürlüğü mesajları verdi.
gazeteciliğe, 1993 yılında Sabah gazetesinde başladı. Vatan, Akşam ve Milliyet gazetelerinde çalıştı. 2015’te, sansüre direndiği için işten atılan gazeteciler kervanına katıldı. An itibariyle bağımsız haber sitesi diken.com.tr’ye yazıyor, çeşitli yerel ve ulusal yayınlara da katkıda bulunuyor.
Açıklama bittiğinde Cumhuriyet okurlarının da katılımıyla yüzlerce renkli balon, gazetecilere özgürlük dilekleriyle gökyüzüne bırakıldı. Hava olumluydu; herkes içi „bomboş“ olan dosyadan tahliye kararı çıkacağına dair umutluydu.
Adliyeye uzun kuyruklar sonrasında girebildik. Ancak „Avrupa’nın en büyüğü“ olduğu iddiasıyla açılışı yapılan, toplamda 275 bin metrekarelik Adliye Sarayı’nda en büyük ağır ceza salonunun kapasitesi 200 kişi. Bu da çoğu gazeteci, sanık yakını ve gözlemcinin dışarıda kalmasına neden oldu.
Terör örgütlerine destek suçlaması
Duruşma salonu o kadar sıkışık, sıcak ve havasızdı ki… Sanıkların salona getirilmesiyle, büyük bir tezahürat koptu. Yakınlarını, arkadaşlarını yaklaşık 9 aydır ilk kez bugün görüp, uzaktan el sallayabilenler kendini şanslı saydılar. Savcı, iddianamenin iki sayfalık özetini okudu. İddianamede, gazetenin „Atatürkçü yayın çizgisini değiştirmesi“ suç unsuru olarak gösterildi. Suçlamalardan bir diğeri de gazetenin „terör örgütlerini sevimli ve meşru göstermesi.“
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, savunma için getireceği gazete ve kitaplara el konulduğu için savunmasını yarına erteledi. Gazetenin Yayın Danışmanı, yazar ve IPI yönetim kurulu üyesi Kadri Gürsel ise savunmasında, telefonunun HTS kayıtlarının incelenmediğini söyleyerek Bylock kullanıcılarıyla irtibatta olduğu iddiasını yalanladı.
Gürsel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı yazısıyla hedef göstermediğini, otoriterliğe dair öngörüde bulunduğunu ve bugün, öngörülerinin gerçekleştiğini“ savunarak beraatini talep etti. Savcının Gürsel'i vakıf üyesi sanarak sorduğu sorularından, iddianameyi dahi okumadığı anlaşıldı.
„İddianame, mahkemeye saygısızlık“
Mahkeme gün boyu kısa aralarla sürdü. Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı, tutuklu avukat Akın Atalay da ilk kez bir duruşmaya kravatsız çıktığını, çünkü kravata dahi izin verilmediği söyleyerek söze başladı. Yargılamanın iki amacı olduğunu belirtti: İlki, Cumhuriyet gazetesini susturmak veya teslim almak. İkincisi, basına gözdağı vermek. Atalay, Cumhuriyet’in pes etmeyeceğini ve tek faaliyetinin meşru ve yasal zeminde gazetecilik olduğunun altını çizdi.
Soruşturmayı yürüten savcı Murat İnam'ın „FETÖ’den iki kez müebbet hapis talebiyle“ yargılanmasına rağmen görevde kaldığına dikkat çeken Atalay, „bu metnin iddianame haline getirilmesini mahkemeye saygısızlık“ olarak yorumladı. Hafta boyunca tüm sanıkların savunmalarının alınması ve davanın Cuma günü karara bağlanması bekleniyor.
Links lesen, Rechts bekämpfen
Gerade jetzt, wo der Rechtsextremismus weiter erstarkt, braucht es Zusammenhalt und Solidarität. Auch und vor allem mit den Menschen, die sich vor Ort für eine starke Zivilgesellschaft einsetzen. Die taz kooperiert deshalb mit Polylux. Das Netzwerk engagiert sich seit 2018 gegen den Rechtsruck in Ostdeutschland und unterstützt Projekte, die sich für Demokratie und Toleranz einsetzen. Eine offene Gesellschaft braucht guten, frei zugänglichen Journalismus – und zivilgesellschaftliches Engagement. Finden Sie auch? Dann machen Sie mit und unterstützen Sie unsere Aktion. Noch bis zum 31. Oktober gehen 50 Prozent aller Einnahmen aus den Anmeldungen bei taz zahl ich an das Netzwerk gegen Rechts. In Zeiten wie diesen brauchen alle, die für eine offene Gesellschaft eintreten, unsere Unterstützung. Sind Sie dabei? Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!