piwik no script img

Avusturya’da hükümet göreve başladı„Demokrasi sürekli sınırlarına tosluyor“

„Aşırı sağcıların meyhanelerde konuşup tartıştığı konular şimdi hükümet programına girdi.“ Avusturya'da kurulan sağcı hükümet binlerce kişi tarafından protesto edildi.

Avusturya'da binlerce insan, yeni kurulan hükümeti protesto etmek için sokaklardaydı. Foto: dpa

Avusturya'da Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve Avusturya Özgürlük Partisi'nden (FPÖ) oluşan hükümet önceki gün düzenlenen törenle göreve başladı. Hofburg Sarayı'nda Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen’in huzurunda gerçekleşen yemin töreni esnasında çok sayıda insan sağcı hükümeti protesto etti. Pazartesi gerçekleşen eylemlere polis bilgilerine göre 5 bin kişi katılırken Avusturya öğrenci birliği (ÖH) bu sayıyı 10 bin olarak belirtti.

Hükümet neden ve nasıl protesto edildi? Aktivist Laurin Lorenz ile konuştuk. Laurin Lorenz, 25 yaşında bir sosyal bilimci. ÖVP ile FPÖ’den oluşan yeni hükümete karşı, farklı sivil toplum kuruluşlarıyla çalışan ve protesto gösterileri düzenleyen Lorenz Viyana’da yaşanan gelişmeleri taz’a değerlendirdi.

taz: Halkın yüzde 60’ı tarafından seçilmiş bir hükümet niye protesto edildi?

Laurin Lorenz: Avusturya’da FPÖ ile kurulan her hükümete karşı çıkmak zorundayız. FPÖ sözde „Bağımsızlar Birliği“ (VbU) olarak nitelendirilen kuruluşun uzantısı olan bir partidir. VbU, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra eski NSDAP üyelerine Avusturya’da kucak açan siyasi bir birlik. Bu birlikte hala Neo-Nazi düşünce tarzına itibar eden insanlar var. Başbakan Yardımcısı Heinz Christian Strache de gençliğinde Neo-Nazi çevrelerde dolaşıyordu. Yeni Ulaştırma ve İmar Bakanı Norbert Hofer ise Nazilerin teslim olduğu 8 Mayıs 1945 tarihinin sevinçli bir gün olmadığı görüşünde. Günümüzde FPÖ „Alman dil ve kültür birliği“ propagandası yapıyor.

Bild: özel
Volkan Ağar

1990 doğumlu. Viyana, Bolonya ve Chicago üniversitelerinde siyaset bilimi ve uluslararası kalkınma okudu. İlgi ve araştırma alanları, sosyal hareketler, sağcı politikalar, göç, Türkiye'de siyaset ve toplum.

Demokrasi sürekli sınırlarına tosluyor. Bunun örneklerini daha yeni Polonya ile Macaristan’da yaşadık. Gerçek demokratlar buna karşı savunmaya geçmek zorundalar.

Yeni hükümet Avusturya tarihinde bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilir mi?

Hem evet, hem hayır. Son beş-on yılda, ÖVP ile SPÖ’nün ideolojik olarak FPÖ’ye uyum sağladığını gördük. Bir önceki hükümette FPÖ olmasa da, FPÖ’nün bir çok talebini hayata geçirdi. Avusturya’da son yıllarda tehlikeli bir şekilde sağa kayma var. Yeni hükümet de bu sağa kaymanın en tepedeki göstergesi oluyor. Bu aynı zamanda bir kırılma anlamına geliyor, zira ülkenin yüksek mevkilerinde demokrasiden yana açık ve net bir duruşu olmayan insanlar oturuyor.

Hem içişleri bakanlığı hem de savunma bakanlığı FPÖ’nün elinde. Böyle bir şey ilk kez oluyor. Toplumun zayıf kesimleriyle farklı düşünenlere yapılan baskılar artacak. Asker ile polisin 1934 yılında faşizme karşı çıkan işçilere ateş açmasının ardından kurulan hükümetlerde bu iki bakanlığı bölmek için çaba sarf edildi. Tüm silahlı güçlerin aşırı sağcı bir partinin elinde bulunması gerçeğiyle ilk kez karşılaşıyoruz.

ÖVP ile FPÖ’den oluşan koalisyon hükümeti Avusturya’daki sosyal iklim için ne ifade ediyor?

„Öteki“ne karşı kıskançlık ve nefret anlamına geliyor, „Aşağıdakinin üzerine daha çok basalım“ düşüncesinin artacağı anlamına geliyor. Aşırı sağcıların meyhanelerde konuşup tartıştığı konular şimdi hükümet programına girdi. Somut olarak temel bir insan hakkı olan sığınma hakkı yoğun bir biçimde tırpanlanacak. Mülteciler artık özel hanelerde barınamayacaklar, ülkeye sığındıklarında nakit para ödemek zorundalar: hükümet mültecilerin vereceği paralarla işlem ücretlerini karşılamak istiyor. Cep telefonlarının verileri de okunacakmış. İnsanların entegre olmalarını istemiyorlar çünkü bunun dirence dönüşebileceğini farketmiş olabilirler.

Bunların dışında sosyal devlet büyük bir gerileme yaşıyor: Çalışma saatleri daha „esnek“ hale getirilecek ve buna şirket düzeyinde karar verilecek. Konuşulanlar arasında „12 saatlik gün“ kavramı geçiyor. Öğrencilerden öğrenim ücreti alınacak, yüksek okul ve üniversite öğrencilerini apolitik yapacak uygulamalar yürürlüğe sokulacak, yeni gözetleme yasaları çıkarılacak.

Binlerce kişi hükümete karşı gösteri yaptı. Aralarında kimler vardı?

Toplamda dokuz tane gösteri yapıldı. Gösterilerin hepsinin içerikleri farklıydı. Her biri farklı bir konuya ağırlık verdi. Düzenleyenler arasında „Radikal Sol“, „Hukuka Karşı Hassasiyet“ gibi platformlar yer aldı. Aynı zamanda sanatçılarla kültür insanlarının biraraya geldiği „Kritik Kitleler“ girişiminden bisiklet sürücüleri ve „20.000 Kadın“ isimli kuruluş ile bir öğrenci ittifakı da gösterilere katıldı. Hepsi değişik noktalardan hareket ederek Hofburg Sarayı’nın önündeki Heldenplatz’a (Kahramanlar Meydanı) yürüdüler.

Gösterilerde neler yaşandı?

Değişik gelişmeler yaşandı. Gösterilerin hepsi sabah saat 08.30’da başladı. Erken bir saat ve iş günü olmasına karşın üniversite ve yüksekokul öğrencilerinin yanı sıra şaşırtıcı bir şekilde çok sayıda daha yaşlı insan da gösterilere katıldı. Otonomlardan tutun da sivil toplum kuruluşlarına kadar hepsi vardı. Düzenlenmiş gösterilerin dışında spontane gelişen gösteriler de oldu – polis bu gösterileri hızla dağıttı.

Gösterilerin düzenlenmesi için siz somut olarak ne yaptınız?

Yemin törenine karşı protesto gösterisi düzenlemek çok zor oldu. Törenin nerede yapılacağı törenden sadece 48 saat önce kamuoyuna duyuruldu. Gösterilerin yapıldığı gün arkadaşlar ve tanıdıklarla birlikte, insanların gösteriden geri çekilip sıcak yemek yiyebileceği, birbiriyle sohbet edebileceği bir mekan kiraladım. Bu mekan Viyana Üniversitesi’ndeydi. Bunu yaparken de kurulacak hükümete karşı direnişin süreklilik kazanması gerektiğinden yola çıktık ve direnişin toplumun tüm katmanlarını içine almasını istedik.

Bu nedenle söz konusu mekanda atölye çalışmaları organize ettik ve var olan siyasi gruplar ile sivil toplum örgütlerinin tanıtımını yaptık. Amacımız siyasi çalışmalar yapan örgütlere henüz katılmamış insanlara bu konuda bilgi vermekti. Onlara yeni hükümetin dayatmalarına karşı nasıl karşı çıkabileceklerini ve direnişin nasıl süreklilik kazanabileceğini göstermek istedik. Şu an önemli olan şimdiye dek ulaşılamayan ancak aktif olarak çalışmak isteyen insanlara ulaşmaktır. Avusturya’da gerileyen sosyal şartlara karşı çalışmalar yapan çok sayıda girişim var.

Ne tür girişimler bunlar?

Mültecilere çeşitli konularda destek veren girişimler var. Avusturya’daki yoğun sınır dışı etme politikasına karşı çıkan girişimler var. Ya da mültecilere bir okul diploması alması için yardımcı olan girişimler var. Mültecilerin bireysel özgürlük haklarına kavuşmaları için destek veren lobi grupları var. Gösterilerin sonunda girişimlerle grupların bir kısmının tanıtımını yaptık. Tanıtımı izleyenler arasından aktif çalışmak isteyenler oldu. Bir çok şeyi spontan ve doğaçlama yaptık ama gördüğümüz ilgi olumluydu. Tüm bunlar daha da iyi bir şekilde organize edilebilir. Şimdi, bizim kafamızı meşgul eden „Siyasi aktivizm, bir gösteri olayı niteliğinden öteye nasıl geçebilir?“ sorusu. Bunun üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.

Başarılı bir sivil toplum direşi için perspektif görüyor musunuz?

2000 yılında kurulan siyah-mavi (ÖVP ve FPÖ'nün renkleri) hükümete karşı düzenlenen geniş çaplı, büyük protesto gösterilerine ihtimal vermiyorum. Bu arada uluslararası durum da değişti. 2000 yılında Avusturya’ya karşı uluslararası bir öfke oluşmuştu ve yaptırımlar hayata geçirilmişti. Bugün gördüğümüz ise şu: Tüm Avrupa sağa kaydı. Daha fazla insanla konuşup, o insanları aktif hale getirmek gerek. Tartışmaları kişisel boyutta politize etmek gerekiyor. Bunu yapmak kolay değil.

Zira Avusturya’da sağ tandanslı basın ağırlıkta. Parlamentoda eleştiri neredeyse mümkün değil, tabiri caizse gerçek bir muhalefet partisi yok. Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) yıllardır iktidardaydı, kendini muhalefet partisi olarak yeniden tanımlaması ve konumlandırması gerekiyor. Yeşiller parlamentoya giremedi. Yeni Avusturya Liberal Forum Partisi (NEOS) ise ekonomik ve sosyal konularda kurulan hükümet ile aynı fikirde.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!