piwik no script img

Yenilenen seçimler„Yılmayalım, ama coşmayalım da…“

Seçimlerin iptal edilmesinın ardından muhalefet umut sloganları etrafında birleşti. CHP'nin yerel seçim kampanyasında çalışan Ateş İlyas Başsoy'a göre bu coşku tehlikeli olabilir.

Ateş İlyas Başsoy'a göre „Yılgınlık ve coşku arasında gidip gelen bir kitle var.“ Foto: dpa

Yüksek Seçim Kurulu, 6 Mayıs tarihinde İstanbul'daki seçim sonuçlarını „sandık görevlilerinin usulsüz bir şekilde atandığı“ gerekçesiyle iptal ederek, seçimlerin yenilenmesine karar verdi. CHP öncülüğündeki muhalefet, bu hukukusuzluk karşısında moralini bozmadı ve „Her şey çok güzel olacak“ sloganı etrafında birleşti. CHP'nin yerel seçim kampanyasında çalışan reklamcı Ateş İlyas Başsoy ise, sosyal medyadaki yorumlarıyla muhalefetin “Her şey çok güzel olacak“ olacak coşkusunun tehlikelerine dikkat çekmişti. Ateş İlyas Başsoy ile iptal edilen İstanbul seçimlerinin ardından Ekrem İmamoğlu üzerinden başlatılan „Her şey güzel olacak“ kampanyasını ve AKP'nin çaresizliğini konuştuk.

taz gazete:Her şey çok güzel olacak“ sloganın yaydığı havanın sakıncaları olduğunu belirttiniz ve bunun yerine „Her şey çok zor olacak“ argümanını önerdiniz. Aslında umudun ve gerçekçiliğin aynı anda yürümesi gerektiğine vurgu yapıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Ateş İlyas Başsoy: „Her şey güzel olacak“ önceden tasarlanmış bir slogan değil, organik biçimde halkın içinden çıkmış bir söz. Esas patlaması İstanbul seçimlerinin yenilenme kararının alındığı 6 Mayıs’tan sonra oldu. Darbeler illa tanklarla yapılmaz. Bazen YSK'daki 7 kişinin adaletsiz bir karar vermesiyle de yapılır. 6 Mayıs’tan sonra oluşan ilk hava güçlü bir kolektif itirazdı ama bu çok kısa bir sürede bir coşkuya dönüştü. Mahkemenin kararından sonra boykot dahil pek çok karar alınabilinirdi ama aniden bir şenlik havası oluştu. Devrimci bir karşı duruş şenliği de değil, düpedüz şenlik… Birkaç yabancı arkadaşım “Gerçekten seviniyor musunuz?“ diye mesaj attı.

Size kalsaydı, siz bu hukuksuz kararın ardından nasıl bir rota izlerdiniz?

YSK kararı Pazartesi günü açıklandı, en azından Cuma gününe kadar ne yapılacağı tartışılabilirdi. Tartışmasız bir kabul ve maksadını aşan bir neşe karşısında, bir uyarı yazmak istedim. Instagram'da yazdığım birkaç paragraflık yazı milyonlarca kişi tarafından okundu. Niyetim kimsenin umudunu şevkini kırmak değildi. Yazıda da öyle tek cümle bile yok. Niyetim, emsali olmayan haksız karar karşısında daha fazla temkinli olmamız gerektiğini anımsatmaktı sadece.

Niyetiniz insanların şevkini kırmak olmasa da bu açıklamanızı böyle yorumlayanlar oldu. Bu mesajı paylaşınca nasıl tepkiler aldınız?

İlginç bir ülkeyiz. Bazı medya kuruluşları bunu, “Başsoy’dan sert uyarı“ diye duyurdu, yandaş medya ise “Başsoy fırçaladı“ ifadelerini kullandı. Sonra birileri “Sen bizi niye fırçalıyorsun?“ dedi… Fırça filan yok, iki paragraf yazı var. Sadece başlığı okuyup kanaat üretmek, üstüne mektuplar yazmak yeni normalimiz. Yılgınlık ve coşku arasında gidip gelen bir kitle var. Eskiden „günü birlik yaşamak“ denirdi, şimdi „saniye birlik yaşamaya“ dönüştü. Anlık tepkiler, anlık linçler, anlık sevgiler ve anlık hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Geçmişi anımsamak veya geleceği tasarlamak zahmetli, „anı yaşamak“ ise kapitalizmin en çok tutan vaazı sanırım. Bizim bunun farkında olmamız gerekiyor. Yılmayalım, ama coşmayalım da… Yüksek moral ve motivasyonla seçimi kazanmak için en doğru biçimde çalışalım.

AKP hem iptal kararını meşrulaştırmak, hem de kendi seçmenini bu kararın haklılığına ikna etmek için #ÇünküÇaldınız sloganı kullanılıyor. Ancak kimin çaldığı, nasıl çaldığı belli değil. Yani iktidarın tüm argümanları tükenmiş gibi görünüyor. Sizce de böyle mi?

Bırakınız söylesinler. “Çaldınız“ sözünün kime oy kazandırıp, kime kaybettireceğini ve nasıl bir ters tepmeye yol açabileceğini AKP'nin iyi bilmesi gerekirdi. Ancak kavramların ve imajların zemini değişiyor. Bu, bir devrin tükendiğini gösterir. Sözcükler kendi başlarına anlam içermezler, onlara biz anlam yükleriz ve bu anlam da devingendir, durduğu yerde durmaz. Dün yazı çağrıştıran bir sözcük, yarın kışı çağrıştırabilir. Tonlama bile aynı sözcüğü 180 derece farklı yere savurabilir. Karşı taraf bunu iyi biliyordu, hiçbir zaman muhteşem bir sözü olmadı ama sıradan sözlere anlam yükleyen bir “havası“ oldu. Ama artık o hava da yok. Sloganlar da hava olmayınca yaşayamıyorlar. Nereden nereye. Karşı tarafın ne argümanı var, ne da havası…

Nasıl geldik bu noktaya?

Aşırı merkezileşmenin doğal sonucu bu. Bazı şirketler vardır, şirket patronu kendinden “yönetim kurulu“ olarak söz eder. “Yönetim kurulu kabul etmedi“ der, yönetim kurulu onun her dediğine evet diyerek geçinen ve sanki katılımcı bir karar alma süreci varmış gibi bir hava yaratmaktan başka işe yaramayan kişilerdir oysa. Yani kim çıkıp Erdoğan’a “yanlışsın“ diyebilir ki? Çevresinde onun menfaatine olan bir durumda bile onunla kavga edecek cesarette insanlar kalmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Mayıs günü İstanbul'un İstiklal Caddesi'nden geçen tramvaya bindi. Sokaktan bir kadın „her şey çok güzel olacak“ diye bağırdı. Aynı seçimlerden önce Ekrem İmamoğlu'na olduğu gibi. Erdoğan da bu kadına „Daha güzel olacak“ diye cevap verdi. Şimdi bu söz AKP'nin seçim sloganlarından biri haline geldi.

Buna iletişimde takipçilik deniliyor. Takipçilik ikincilik stratejisidir. Takipçi olduğunda birinciyi kabul etmişsin demektir. Erdoğan’ın bu sözünün iletişim anlamında okuması “Ekrem İmamoğlu’nun birinciliğini kabul ettim, ikincilik için çarpışıyorum“ dan ibaret. Umarım daha çok tekrarlarlar.

Peki tüm bunların sonunda tekrarlanan seçimlerde sonuç ne olur?

Seçim aslında kazanıldı. İstanbul’da kazanıldığı gibi Türkiye genelinde de kazanıldı. İstanbul’u düşünmekten Türkiye’ye bakamıyoruz. 2009’da sadece Antalya’nın AKP’den CHP’ye geçmesi gündemi belirlemişti. Bu seçimde ise, toplamda 100’den fazla büyük il ve ilçe CHP’ye geçti. Her biri Eskişehir kadar olan, İstanbul’un en büyük iki ilçesi CHP’ye geçti. En önemlisi başkent CHP’ye geçti… Ortada 23 Haziran’a bağlanacak bir başarı tahlili yok, başarı 31 Mart’ta geldi… AKP İstanbul’u alamazsa değil, alırsa endişe duymalı. Çünkü bu haksızlığın getirdiği travma, 5 yıl içinde AKP'nin nasıl baş edeceğini bilemeyeceği büyük bir güce dönüşür. Bir çocuğu bile ikna edemeyecek argümanlarla seçim tekrarı yapmak ve Allah göstermesin seçimi bu katakulliden sonra kazanmak AKP için hayırlı olmaz. Onlar da bunun farkındalar, en azından önemli bir kısmı.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!