Yeni akım: Berlin'deki Cihangir
‘Yeni Akım Berlinliler’ gittikleri mekanlar, oluşturdukları alternatif kanallar ve dergiler, kurdukları okullar ve dernekler ile kendi yaşam biçimlerini Berlin’de hızlı bir şekilde var etmeye çalışıyorlar.
Gerek politik, gerek ekonomik nedenlerle, Türkiye'den Almanya'ya doğru yapılan ilk göç dalgasının üzerinden geçen 55 yıla rağmen, Almanya Türkiye’den göç etmek isteyenler için tercih edilen bir ülke olmaya devam ediyor. 200 binin üzerinde Türkiyeli'nin yaşadığı başkent Berlin’e geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde Türkiye’den yeni bir entelektüel, gazeteci, akademisyen ve sanatçı göçü yaşandı. İstanbul'daki yaşam alanlarını kaybeden bir kesim için Berlin'de küçük ve özgür bir İstanbul- ya da alternatif bir Cihangir oluşmaya başlamış durumda.
Vakitlerini uzun yıllardır Türkiyelilerin ikamet ettiği Kreuzberg ve Neukölln gibi semtlerde geçirseler de, bu kesimle Berlin’de yolları çok fazla kesişmeyen yeni bir Türkiyeli diaspora oluştuğunu söylemek mümkün. Bir kısmı kendilerine ‚New Wave in Berlin’ ismini koymuş bile. ‘Yeni Akım Berlinliler’ gittikleri mekanlar, oluşturdukları alternatif kanallar ve dergiler, kurdukları okullar ve dernekler ile kendi yaşam biçimlerini Berlin’de hızlı bir şekilde var etmeye çalışıyorlar.
Yeni diaspora kendisini oldukça politik olarak görüyor ve yeni taşındıkları topraklarda birbirlerine bağlılık gösteriyorlar. Diğer taraftan eskiden beri burada olanlarla aralarında bir iletişim kopukluğu söz konusu. Türkiye'den gelmelerinin ardından Berlin’de amaçladıkları dayanışmaya, mücadele üzerine konuşmak, kendini var etmeye çalışan yeni diasporanın dinamiklerini anlamak için Kreuzberg’de 4 isimle görüştük.
Hüma Utku
1994 İzmir doğumlu. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler fakültesindeki eğitimine Berlin Özgür Üniversitesi'nde devam ediyor.
'’Kendimi İstanbullu olarak görüyorum ama Berlin benim evim.’’ 28 yaşındaki Hüma Utku Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra „Türkiye’de var olamayacağı“ düşüncesiyle Berlin’e taşınmış. 5 yıldır Berlin’de elektronik müzik prodüktörlüğü ve DJ'lik yapıyor. Geçen bir yılda Berlin’de yaşanan değişime çok şaşırmış bir şekilde anlatıyor; „Son yıllarda İstanbul’dan bizim çevremizden çok fazla insan gelmeye başladı. Sokakta gezerken Kadıköy’de geziyormuş gibi Türkçe duymaya başladım. İstanbul’a ait mekanlar burada da açılmaya başladı. Topluluk ciddi bir şekilde Berlin’e gelmeye başladı.’’
Mustafa Altıoklar
„Şu an Türkiye'de olan şey, 1933’te Almanya’da olana çok benziyor. O dönemde de bilim adamları ve sanatçılar Nazi Almanya’sından kaçıp ülkelerini etkilediler.’’ Mustafa Altıoklar, Türkiye'de tanınan bir yönetmen ve yapımcı. Geçen sene Berlin’e taşınan 58 yaşındaki yapımcı, Berlin’de geçen son bir yılını '’ayağında beton bir külçeyle suya atılmış insanın ipini kesip de suya çıkıp nefes alma hali’’ olarak anlatıyor; „Son bir yılda nefes alabildim. Berlin çok özgür bir şehir. Diğer yandan burası kendi topraklarım, kendi suyum değil. İstanbul’un her şeyini özlüyorum.’’
Yönetmen Mustafa Altıoklar da diğer yeni Berlinliler gibi Berlin’deki yaşam alanını politikleştirenlerden. Berlin’de zamanını Almanya ve Türkiye’nin sorunlarını bağdaştıracak bir film projesi üzerine çalışarak ve Kreuzberg’de kurduğu oyunculuk okulunda ders vererek geçiriyor. Hayali ise bu okulu Türkiye’den kopmak zorunda kalmış gençlere sinema eğitimi alabilecekleri bir alana çevirmek.
Altıoklar, yeni hayatını anlatırken „Türkiye’de epeyce kavgalı olabileceğimiz, uzak durabileceğimiz bir çok isimle burada buluşabilmeyi becerdik“ diyor ve ekliyor; „Ortak dertler, ortak arayışlar var. Mıknatıs gibi birbirimizi bulmaya başladık. Bu artık can yoldaşlığı. Bu ihtimali de burada fark etmemiz ilginç.’’
Selin Davasse
'’Burada annemin yaptığı gibi yemekler bulabilmek, rakı içebilmek o kadar büyük bir rahatlık ki. Türkiyelilerin olduğu bir yerde olmak, memleket özlemini azaltıyor. Ama Berlin yine de asla İstanbul kadar güzel olamaz’’ diyor 25 yaşındaki kuir sanatçı Selin Davasse gülerek. 2 yıldır Berlin’de yaşayan Selin’in Ankara Üniversitesi’nde profesör olan annesi KHK ile görevinden ihraç edilmiş.
’’Türkiye’de hüküm süren İslamo-faşizme karşı olanlar ötekileştirildi ve aslında kendi ülkelerinin içinde sürgün edildiler. Biz de burada sürgünde gibiyiz. Türkiye’de insanca, onurlu yaşayabilme hakkımız olsun isterdik. Ama yok. Bu bizi öfkelendiriyor ama aynı zamanda da burada daha rahat olan biziz. En azından korku içinde yaşamıyoruz.’’
Selin, Türkiye’deki gündemi çok yakından takip ediyor. Berlin’de iki farklı Türkiyeli diaspora olduğunu vurgulayan Selin; „Buradaki arkadaş grubum daha çok Türkiyeli geylerden, akademisyenlerden, sanatçılardan oluşuyor. Burada doğmuş Türkiyelilerle de komünite olabilmek aslında mümkün olabilmeli ama kimse emek vermiyor. Türkiye’de AKP’ye oy verenler ile vermeyenler arasındaki çatışmanın dalgaları bir şekilde burada da yaşanıyor bence. Çünkü içselleştirdiğimiz değerler arasında bir çatışma var.’’ Berlin’de LGBTİ aktivistliğini sürdüren Selin, heteroseksüel erkek politikacıların eleştirel parodilerini yaptığı performansını bu sezon son kez 13 Haziran günü Kreuzberg, Südblock’ta sergileyecek.
Muzaffer Kaya
„Berlin’e çok hızlı alıştım bir şekilde kendimi ‚gurbette‘ hissetmedim. Türkiye’nin kuzeyde bir şehrinde sanki sol mahallelerden hiç çıkmamışım gibi hissediyorum.’’ Geçtiğimiz sene Türkiye’de barış bildirisini imzaladığı için tutuklanan akademisyen Muzaffer Kaya, Almanya’ya son dönemde gelen 100’ün üzerindeki akademisyenden biri. Ekim’den beri Berlin’de araştırmacı olarak çalışıyor. Berlin’deki farklı kimliklerin bir araya gelebilmesini gülümseyerek anlatıyor; ’’Bir gey partide Dersimlilerin halay çektiğini görmek insana ilk başta değişik geliyor ama Berlin’i güzel yapan da bu çeşitlilik.’’
Türkiyeli gençlerin eğitim alabilecekleri dayanışma akademisi kurmayı planladıklarını söyleyen Kaya, Berlin’deki farklı gruplar arasındaki dayanışmanın Türkiye’yi değiştirebileceğini düşünüyor; '’Ben hızla buradaki sol topluluk ile tanıştım. Çoğunluğu oluşturan Türkiyeli kitle zaten kendi aralarında eskiden beri Aleviler, Kürtler, solcular ve muhafazakarlar olarak ikiye bölünmüş.
Bizim de bu topluluğun bir yarısıyla sınırlı temasımız oluyor ancak diğer yarısıyla hiç temasımız yok. Asıl temasımız ve bağımız yeni gelenler ile. Türkiye’de birbirimizden epey uzakken hepimiz faşizmin tokadını yedik ve burada aynı tribündeyiz, ortaklıklarımıza bakıyoruz. Bir araya gelebilirsek hem buradaki toplum üzerinde hem de Türkiye’ye etkimiz olacağını düşünüyorum. Mesela Alevi örgütlenmesi, Avrupa’da güçlendiğinde Türkiye’yi de etkilemişti.’’
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!