piwik no script img

Medya'da ırkçılık ve nefret söylemi“Başka bir dünya mümkün“

Gazetecilerin haberleri yüzünden işten atılması ve tutuklanması; gençlerin gazetecilik mesleğini tercih etmemesine yol açıyor. Öte yandan iktidarın ideolojisi doğrultusunda ortaya çıkan nefret söylemleri cezasız kalıyor.

„Gazeteci olmak isteyen idealist öğrenciler ister istemez umutsuzluğa kapılıyorlar.“ Foto: özel

„Sınır Tanımayan Gazeteciler“ tarafından yıllık yayınlanan ve 180 ülkenin yer aldığı Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye, 2017'de bir önceki yıla göre 151'inci sıradan 155'inci sıraya geriledi. Türkiye'de cezaevlerinde 160'ın üzerinde tutuklu gazeteci bulunuyor. İktidar tutukladığı gazetecileri terörizmle ilişkilendirirken, çoğu zaman onların „vatan haini“ olduklarını savunuyor. İktidar yanlısı ve ana akım medyaya baktığımızda ırkçılık ve nefret söylemi eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmış durumda. Bir taraftan gazeteciler haberleri yüzünden tutuklanırken, diğer yandan nefret söylemleri cezasız kalıyor.

Gazetecilik Geliştirme Derneği'nin kurucu üyesi, iletişimbilimci, akademisyen ve yazar Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu, Türkiye'de medya-iktidar-cezalandırma ilişkisini, gazeteci adayı öğrencilerin durumlarını ve alternatif medyayı değerlendirdi.

Türkiye'de medyada yayılan ırkçılık ve nefret söylemi ile muhalif gazetecilerin teker teker tutuklanması sizce nasıl değerlendirilmeli?

Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI) tarafından Türkiye ile ilgili hazırlanan raporda, devletin en üst kademelerinde görev yapan bazı siyasilerin ve toplumun yakından tanıdığı ünlü şahsiyetlerin “giderek artan biçimde nefret söylemi yaydığı“ ifade ediliyor. Rapora göre, Türkiye’de nefret söylemlerinin büyük çoğunluğu polis ya da yargıya ihbar edilmiyor. İhbar edilenlerin çoğunluğu da cezalandırılmıyor.

Ebru Tasdemir

taz.gazete editörü, Berlin Hür Üniversite'de Türkoloji ve Basın Yayın okudu. Türkiye dışında yaşayan Türkiye kökenliler ve medyada çeşitlilik konularıyla ilgileniyor.

Raporda “Kürtler, Aleviler veya gayrimüslim cemaatleri hedef alan nefret söylemlerinin yargı önünde cezalandırıldığına dair ECRI’ nin elinde hiçbir bilgi bulunmadığı ifade ediliyor. Türkiye'de öyle bir durum var ki hem nefret söylemi körükleniyor hem de buna karşı duran alternatif medya çalışanları ya da yazarlar vatan hainliği, terörizm veya terörizme hizmet etmekle suçlanıyor. Oysa tutuklu çoğu gazeteci hakkında aylardır iddianame dahi hazırlanmadı. Demokrasi açısından bu çok sorunlu bir durum.

Basın bu konuda tam olarak nerede duruyor/durmalı sizce?

Demokrasilerin vazgeçilmez ilkesi olan “şeffaflığı“ sağlamanın temel şartları arasında bilgi edinme hakkı – bilgi edinme özgürlüğü – bilgi verme yükümlülüğü üçlemesinin işlerlik kazanması gerekir. Siyasetçiler zorunlu bir biçimde kendilerini gazetecilerin, halkın ve siyasi rakiplerinin eleştiri ve denetimlerine açmak durumundadır.

Medyanın asıl işlevi iktidarı gözetlemek, sorgulamak, eleştimek olmalı. Türkiye'de medya çoğu zaman iktidar ve sermayeyle bir arada hareket ediyor. Kamunun sesi, vicdanı olamıyor; özetle var olma sebebine hizmet etmiyor.

Gençlere gazetecilik eğitimi veriyorsunuz. Türkiye'deki basın özgürlügü tartışmaları genç gazetecilere ne şekilde yansıyor? Meslekleri hakkında karamsarlar mı?

Maalesef karamsarlar, zaten gazetecilik yerine çoğu Halkla İlişkiler, Reklamcılık ve Tanıtım veya Radyo, Televizyon ve Sinema konusunda ihtisaslaşmayı tercih ediyor. Gazeteci olmak isteyen idealist öğrenciler de ister istemez umutsuzluğa kapılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki özgür gazetecilik yapamayacaklar, sansüre uğrayacaklar veya zorunlu olarak otosansürden nasiplerini alacaklar, böylelikle de “hassas“ ve “sakıncalı“ konulara değinemeyecekler. Diğer yandan, gazetecilerin yaptıkları haberler yüzünden başka gazeteciler veya siyasetçiler tarafından doğrudan hedef gösterilmesi, tehdit edilmesi, şeytanileştirilmesi, işten atılması, gözaltına alınması ve/veya tutuklanması öğrencilerin gazetecilik yapmasını ne yazık ki özendirmiyor.

Nefret söylemi ve sosyal medya alanlarında çalışmalarınız var. Türkiye'de özellikle kimler nefret ve şiddet söylemlerine maruz kalıyor?

Türkiye'de sosyal medyada bir yandan kişinin belirli bir gruba aidiyeti yüzünden küçük düşürülmesi, hedef gösterilmesi, diğer yandan, nefret söylemi üreten gruba güç ve önem atfedilmesine tanıklık ediyoruz.

Sosyal medya, geleneksel ve ana akım medyanın olanak tanımadığı ölçüde kolektif aidiyet ve dayanışma duygusu geliştirmeye, kimlik inşa etmeye ve bilinç yükseltmeye ortam sunar. Kitlesel hareketliliği başlatıp yönlendirir. Protestoların insanlara duyurulacağı, herkese eylem çağrısının yapılacağı, bir tür demokratikleşmiş toplumların yaratılmasına ön ayak olur.

Diğer yandan sosyal medyanın hızlı yayılım, etkileşimsellik, hiper-metinsellik vs. gibi özellikleri yüzünden, önyargı ve olumsuz kalıp yargılardan kaynaklanan nefret söylemleri yalnız nefretin sıradanlaşmasına, normalleşmesine ve kanıksanmasına yol açmıyor, aynı zamanda “dijital şiddet“ denen olguyu da körüklüyor.

Sosyal medyada çok daha kolay ve yaygın üretilen milliyetçi ve ırkçı nefret söyleminin dışa vurumu, bireysel değil kolektif bir olgu biçiminde tezahür etmektedir; kendisinden farklı olana, “öteki“ne, yönelik tahammülsüzlük, genellikle “taraftarlık“ ruhuyla hareket edilen bir süreçte her zaman çok sistematik, planlı ve programlı bir biçimde işlememekle beraber zaman zaman adeta bir linç kampanyasına dönüşebilir.

Bunun karşısında alternatif medya bize bir umut sunuyor mu?

Alternatif medya, ana akım medyanın dayattığı çarpık, eksik, zehirlenmiş haberler karşısında, marjinalleştirilen kesimlerin sesini duyurmaya çalışıyor. Radikal, anarşist, anti-otoriter, anti-hiyerarşik, kâr amacı gütmeyen ve ana akım medyada göremediğimiz haberlerin görüldüğü, temsil edildiği alternatif medya bu.

“Başka bir dünya mümkün“ sloganı alternatif medyanın temelini oluşturuyor. Bu slogan şu açılardan önemli. Öncelikle bir direniş söz konusu, var olan iletişimden memnuniyetsizlik duyulduğuna dair bir mesaj var bu sloganda, şiddet üreten iletişim yerine başka bir iletişim mümkün. Öbürü de bu sloganın bir umut barındırması.

Son olarak, medyada nefret üretimine karşı önerileriniz neler?

Türkiye’nin, bilişim sistemleri yoluyla ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapmanın suç sayılmasını gerektiren Avrupa Siber Suç Sözleşmesi Ek Protokolü’nü imzalamasına yönelik projeler geliştirilebilir. Yeni medya ortamlarının kullanıcılarında nefret söylemi ve ayrımcı söylemle ilgili farkındalık yaratılması ve bu amaçla eleştirel medya okuryazarlığının geliştirilmesi için çeşitli çalışmalar yürütülebilir.

Medya okuryazarlığı ve nefret söylemi konusunda, toplumun her kesiminden ve her yaştan kişilerin katılabileceği çeşitli eğitim programları düzenlenebilir. Sosyal medyada nefret içeriklerinin şikâyet yoluyla kaldırılmasına olanak tanıyan bir 'uyar-kaldır’ mekanizması geliştirilebilir.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!