piwik no script img

HDP milletvekili Cizre'yi anlattı“Savaş suçlarını duyurmaya geldim“

Cizre'de sokağa çıkma yasakları boyunca, ilçede yer alan az sayıdaki haber kaynağından biri olan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile görüştük.

Cizre'de neler oldu? Faysal Sarıyıldız sokağa çıkma yasakları boyunca oradaydı Foto: dpa
Sibel Schick
Interview von Sibel Schick

taz.gazete: Türkiye'yi neden terk ettiniz?

Faysal Sarıyıldız: Partimizin görevlendirmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nde tanıklık ettiğim insanlık ve savaş suçlarını dünyaya anlatma amacıyla, Mayıs ayında Avrupa'ya geldim. Fazla kalmadan dönecektim, fakat geldikten sonra bana ilişkin de tutuklama kararı çıkarıldı ve bunun üzerine partimizden burada kalmam yönünde karar çıktı. Cizre'de işlenen insanlık suçları ile ilgili bir dosya hazırlayıp Birleşmiş Milletler'e (BM) sunacağım.

Çalışmayı Türkiye'de sürdürmeniz mümkün değil mi?

Değil. Hakkımda yasal dayanağı olmayan bir tutuklama kararı var; hedefi de bu çalışmanın engellenmesi.

Bild: özel
Im Interview: Sibel Schick

Sibel Schick, Technische Hochschule Köln'de Online Editörlük eğitimi görüyor. Antalya doğumlu feminist aktivist, 2009'dan beri Almanya'da yaşıyor.

Gelmeden önce geleceğe dair ne gibi beklentileriniz vardı?

Buraya gelmeden önce büyük travmalar yaşıyordum. Şahit olduklarımı dünyanın yüzüne çarpmak istiyordum, çok öfkeliydim.

Neden öfkeliydiniz?

Im Interview: Faysal Sarıyıldız

1975 yılında Şırnak'ın Cizre ilçesinde doğan Faysal Sarıyıldız, Türkiye Büyük Millet Meclisi 24., 25. ve 26. dönem Şırnak milletvekilidir. Hakkında "Silahlı terör örgütüne üye olmak ve yönetmek" iddialarıyla ilgili gözaltı kararı bulunuyor.

Avrupa'ya insanların üzerime sinmiş yanık kokuları ile geldim. Cizre'de sokağa çıkma yasakları boyunca 143 insanımız diri diri yakıldı. Bu olay gerçekleşmeden önce adres bilgilerini BM, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası iradelere ilettiğimiz halde önüne geçilmedi. Bu yüzden öfkeliydim.

Cizre'deki katliamlar, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın hazırlayıp kamuoyuna sunduğu raporlara rağmen inkâr ediliyor. Bu inkâr neye dayanarak yapılıyor?

BM'nin tepkisizliğine dayandığını düşünüyorum. Erdoğan'ın kendileri açısından bir tehlike haline geldiğine kanaat getirdikten sonra, BM'nin İnsan Hakları Komisyonu Sorumlusu Zeyd Raad Hüseyin geç kalınmış bir açıklamada bulundu, “Cizre'de yüzün üzerinde sivilin yakıldığına dair elimizde ciddi emareler var“ dedi. Bununla ilgili olarak heyet oluşturmak, Türkiye'de inceleme yapmak istediklerini duyurdu fakat talepleri engellendi.

Bu, bir bakıma oradaki suçların itirafıdır. Avrupa ve diğer güçlerin Türkiye ile ilgili bir yanılgı içerisinde olduğunu düşünüyorum. Birçok insan Avrupa'ya gelecek milyonlarca mülteciye dair sıkıntı belirtiyor, bunun güvenlik riski oluşturacağını düşünüyor. Kontrolden çıkmış bir IŞİD'e karşı hazır değil Avrupa. Oysa çözüm Erdoğan'ın şantajlarına karşı sessiz kalmak değil, yaptırım uygulamak.

Ne gibi yaptırımlardan söz ediyorsunuz?

Kürdistan'da yaşanan savaş ve insanlık suçları açığa kavuşturularak suçluların yargılanması için, BM ve AB elindeki zorlayıcı tüm mekanizmaları kullanmalı.

Cizre'ye sokağa çıkma yasakları süresince yollanan polislerin IŞİD sempatizanı, hatta üyesi olduğunu öne sürenler var. Sizin bu konuda gözlemleriniz nedir?

IŞİD'i besleyen ideoloji ile Erdoğan'ın iktidarını oluştururken başvurduğu argümanlar aynı. Türkiye'ye gelen paralı asker ve polisler operasyona çıkmadan önce “Allahu ekber“ tekbirleri getiriyor, bunları sosyal medyada paylaşıyor, evlerin duvarlarına Allahu ekber yazıyorlar. Bu cihatçı bir motivasyondur. İnsanlarımızın bodrumlarda diri diri yakılması pratiğini en son IŞİD'in yaktığı Türk askerlerinde gördük. Dolayısıyla halkımız bunu derken haklıydı.

Partinizin Eş Başkanları ve birçok Milletvekili tutukluyken HDP'nin etki alanı kaldı mı?

An itibariyle parti teşkilatlarımızın neredeyse yüzde 95'i mahpus ve bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Geri kalan yüzde 5'i de alınmaya başlanıyor. Sokağa çıkma yasakları esnasında yıkılan ilçe teşkilatlarımızı yeniden açmak isteyen arkadaşlarımız da göz altına alındı. Etki alanımız elbette oldukça daraltıldı.

HDP'nin siyaset yapmasına müsaade etmeyen bir hükümet, PKK'yi güçlendiriyor mu sizce?

Ben böyle bir denklemin doğru olmadığını düşünüyorum. PKK'ye sempati duyan birçok insan aynı zamanda bizim de seçmen tabanımız, ama biz farklı bir yapıyız ve mücadelemizi legal siyaset yöntemleriyle yapıyoruz.

Çözüm sürecinin yeniden başlayabileceğine inanıyor musunuz?

Bu konuda eskisi kadar iyimser olamıyorum, ama çözüm süreci dışında bir şansımız olmadığını düşünüyorum. Erdoğan işlediği suçların sonuçlarından korktuğu için iktidarını barışın üstünde tutuyor.

17 Aralık 2016 günü Türkiye'nin pek çok şehrinde HDP'nin onlarca ofisine saldırılar gerçekleştirildi. PKK ya da TAK tarafından yapılan saldırılardan sonra halkın bir kesiminin HDP'den öç alma isteği duymasını nasıl açıklayabilirsiniz?

HDP'ye yönelen bu öfke, kitlelerin çaresiz hissettiğini ve ne derece manipüle edildiklerini gösteriyor. Türkiye bir ulus devleti ve temelleri ırkçılık ve Sünni dinciliğe dayanıyor. Böylesi zamanlarda Erdoğan şehit edebiyatı ve ölüm güzellemeleri yaparak, düşman algısını diri tutarak kitleleri etrafında topluyor.

Şiddet ortamının alevlenmesinin ardından HDP'nin “PKK ile arasına mesafe koymamakla“ suçlanmasının tek sorumlusu AKP mi?

Birçok insan demokratik siyasetin artık mümkün olmadığını, vekil alınsa dahi sonunun cezaevi, baskı ve katliam olduğunu ve mevcut sisteme karşı silahlı yöntemlerle mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyor. İşin bu boyutu asla konuşulmuyor. Tek konuşulan boyutu HDP'ye karşı yöneltilen suçlamalar.

Suçlamalar asılsız mı?

Evet, HDP olarak silaha bulaşmış bi parti değiliz, bulaşmayı da düşünmüyoruz. Kürtler neredeyse 30 senedir Meclis'te demokratik siyaset yürütüyorlar. 90'lardan bu yana aynı suçlamalarla karşı karşıyayız ve buna rağmen yüzde 13 oy aldık.

HDP olarak sizin de hatalarınız oldu mu?

7 Haziran'dan sonra meydanı AKP'ye bu kadar bırakmayacaktık, ona bu savaş imkanını sunmayacaktık. Çok daha fazla çabalamalı, onları çok daha yoğun bir tempoyla teşhir etmeliydik. Bunun yanı sıra, halkımızın AKP vahşetine karşı oluşan öfkesini, doğru eylemsel çizgiye kanalize etmekte yetersiz kaldığımızı düşünüyorum.

Almanya Parlamentosu'ndan bazı vekiller, Türkiye'de baskı altındaki ve tutuklu vekillerle dayanışmak adına yürütülen bir programı tekrardan hayata geçirdiler. Alman vekillerin bu program kapsamında dayanışma gösterme yönünde attığı somut adımlar oldu mu?

Oldu, henüz arkadaşlarımız tutuklanmamışken özellikle Almanya'nın sol siyasi partilerindeki dostlarımızdan bize ulaşanlar oldu. Selahattin Başkan ve diğer vekil arkadaşlar tutuklandıkları zaman birkaç heyet Türkiye'ye gitti ama cezaevlerinde arkadaşlarımızı ziyaret etmeleri engellendi. Yeşiller'den, Die Linke'den ve SPD'den duruşmalara gideceğini belirten arkadaşlar da oldu.

CHP de bu programa dahil edilmek istenmiş, fakat bazı üyeleri HDP'nin müdahil olduğunu duyunca şüphe duymuştu. Sizce CHP'liler, HDP'den sonra sıranın kendilerine geleceğinin farkında değiller mi?

Şu anki kaosun temel sorumlularından biri, CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Dokunulmazlıklarımızın kaldırılmasına yol açıp şu anki süreci başlatmıştır. Ama bu CHP'nin içinde siyaset yürüten tüm vekillerin aynı düşündüğü anlamına gelmiyor. O zaman CHP'deki bazı arkadaşlar, dokunulmazlıklar kararının onlara danışılmadan verildiğini söylemişti.

Fransa'nın size onursal vatandaşlık vermesinin ardından Türkiye'deki hükümete yakın mecralar tarafından ağır hakaretlere uğradınız. Bu saldırılar sizi yıprattı mı?

İnsanız ve ağır itham ve iftiralar karşısında zorlanıyoruz. Ancak bu mecraların yayın politikaları yalanlar üzerine kurulu. Yaşanan savaş suçlarının ağırlığının yanında bize dönük saldırıları hafif kalıyor. Halkımız da artık bu iğrenç iftiralara itibar etmiyor.

Kendinizi Almanya'da güvende hissediyor musunuz?

Hayır. Buradaki kurumlarımıza yönelik tehditler oldu. Türkiye'nin buraya yüzlerce istihbarat ve ölüm unsurunu gönderdiğini biliyoruz. Ama şahit olduklarımdan sonra bireysel kaygıları düşünemiyorum. Ne olursa olsun gerçekleri anlatmaya devam edeceğim.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!