piwik no script img

#FreeDenizGünleri geriye dönük olarak saymak

Türkiye'de tutuklu olan gazeteci Deniz Yücel'in arkadaşı Doris Akrap son 12 ayda yaşadıklarını ve Yücel'in yeni kitabını anlatıyor

Hiç kimse Deniz’in bir gün bile hapishanede kalmasını istemiyor. Foto: dpa

Yazarı hapishanede olan bir kitabı yayınlamak bazen komediye dönüşüyor. Bir de cümleye noktalı virgül, parantez veya kısa çizgi konulup konulmayacağı konusunda olduğu gibi, toplumu konu edinen bir yazıda „bölünme“ kelimesinin mi yoksa „ayrılık“ kelimesinin mi daha uygun olduğu üzerine yoğun tartışmalar sürdürdüğünüz bir yazarla işiniz varsa, durum daha da komikleşebiliyor.

Olağan zamanlarda normal olan bir durum; yazar ile şahsen görüşme, telefonlaşma veya yazara e-posta gönderme imkanınız yoksa, bir posta kutusu aracılığıyla dahi haberleşme imkanınız bulunmuyorsa, zorlaşıyor. Metinlerin seçimi veya metinlerde yapılacak değişiklikler üzerine „tartışabilmek“ için kitabı yayına hazırlayan kişi ile yayınevi sahibi, yazarın hapishanede ziyaret edilmesini beklemek zorunda kalıyor, zira sadece avukat metinleri kendisine gösterip, fikrini alıp geri bildirimde bulunabiliyor.

Sefil iki boşluk

Yazarın gönderdiği yüzlerce not arasında „Sayfa 183’te iki kere boşluk işareti, üçüncü paragrafta“ şeklinde yorumsuz bir not vardı. Bu not haftalarca tekrarlandı. Yazar yoğun güvenlikli bir hapishanede, bir hücrede kalıyor olmasaydı, bu notun sözü bile edilmezdi. Aynı şekilde söz konusu notu alıcıya ulaştırmak İstanbul’dan Galapagos Adaları’na gidip geri dönmek kadar meşakkatli olmazdı. Tutuklunun hapishanede yaşadığı endişelerden ötürü iki kere boşluk işareti notunu çoktan unuttuğunu tahmin edebilirdiniz. Ne var ki, beni deli eden şey, 183’üncü sayfanın, 3’üncü paragrafında iki boşluk işaretinin bulunmamasıydı. Paragrafın numarası kesinlikle doğru değildi ama herhangi bir yerde mutlaka bir boşluk işaretinin fazla olması gerekiyordu, zira yazar çok titiz biriydi ve en küçük bir yanlış gözünden kaçmıyordu, örneğin, İlkay isminde, büyük İ harfi kullanılacak, Ilkay olarak yazılmayacaktı.

İki boşluk işaretini bulmaya çalışırken o kadar çok zaman harcadım ki, yazarı ve onun titizliğini lanetledim. Boşluk işaretini bulmak için harcadığım zaman yerine yazıların içeriğine konsantre olup benim önemli gördüğüm değişikliklerle ilgili fikirlerimi bildirebilirdim. Kitaba alınması muhtemel yazılara ilişkin „tartışmayı“ da kısa tutmak niyetindeydim. Geniş çaplı açıklamalar – yazarı iyi tanıyorum – tartışmanın daha da uzamasını beraberinde getirecekti. En sık yazdığı notlardan biri şöyleydi: „Lütfen, buraya 400’deki değişiklikleri girin“. 400 diyerek, elle yazılmış 400 sayfadan oluşan notları kastediyordu. Notları, kitap projesine başladığımızda avukatları bize ulaştırmıştı. Notlar, yazıların seçimine ilişkin bilgiler, kitabı yayına hazırlama sürecinde gündeme gelebilecek noktalardan oluşuyordu. Hatta yazar Türk hükümetinin siyasi tutuklulara tek tip üniforma giyme mecburiyeti getirmesi ihtimalini bile hesaba katmış ve bu durumda kitabın nasıl hazırlanabileceğine yönelik fikirler geliştirmişti.

Deniz’in kitap yazma nedeni

Proje sürecinde her şeye rağmen ümitsizliğe kapılmadım. Sefil iki boşluk işaretini ararken de, kısa bir notu bulmak için 400 sayfayı gözden geçirirken de ümidimi yitirmedim, çünkü yazarın, sadece biçimsel konularda titiz olmadığını biliyordum, o yazılarının içeriği konusunda da aşırı titiz davranıyordu.

#FreeDeniz ve Arkadaşları’nın yıl boyunca Berlin’de, Frankfurt’ta, Münih’te, Hamburg’ta ve Köln’de devlet tiyatrosu salonlarında veya yayın kuruluşlarıyla ortaklaşa düzenlediği etkinliklerde Deniz Yücel’in yazılarından örnekler okundu. Bu etkinliklerde salonlar tıklım tıklım dolarken yüzlerce kişi dışarıda kaldı. Deniz, kitap yazmaya bu gelişmeden sonra karar verdi. Kitap aracılığıyla yazılarını tüm okurlara iletmek istedi. Sonuç itibarıyla yazıları – en azından Türk yargısı bunu böyle görüyor – onu bu konuma getirmişti.

Deniz, hakkında niye soruşturma açıldığını öğrenmek üzere 14 Şubat 2017 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğinde, önce hiç kimse, hiç bir şey bilmiyordu ama buna rağmen her ihtimale karşı onu gözaltında tuttular. Deniz iki hafta sonra savcılığa götürüldüğünde muhabir olarak yazdığı yazılarından bazılarında „Terör propagandası yapmak“ ve „Halkı kışkırtmak“ suçuyla gözaltında tutulduğunu öğrendi. Bu gerekçeyle de 27 Şubat 2017 tarihinde tutuklandı. O zamandan beri Deniz hayatını en güvenlikli Silivri Cezaevi’nin bir hücresinde geçiriyor.

İddianamede „delil“ olarak gösterilen yazılardan ikisi, bir yıl sonra, 14 Şubat’ta yayınlanacak olan „Buraya eğlenmeye gelmedik“ adlı kitapta yeniden basıldı: PKK’nın başkan yardımcısı ile röportaj („Evet, içerde idamlar oldu“) ve Türk Cumhurbaşkanı'nın gücünün yükselişinin hikayesi („Cuntacı“). Başka ülkelerde bu tür yazılara gazetecilik ödülleri veriliyor. Günümüzün Türkiyesi’nde ise gazeteciler hapishaneye atılıyor.

Deniz Yücel Dünya Futbol Şampiyonası sırasında yazdığı „Vuvuzela“ başlıklı yorumuyla 2011 yılında Kurt-Tucholsky-Ödülü’ne layık görülmüştü. Hapishaneye düştüğünden bu yana çok sayıda Alman gazetecilik ödülünü kazandı. Bunlar arasında Theodor Wolff Ödülü de var. Tutuklu yazar başka hiç kimseye benzemeyen açık sözlülüğüyle ödüllerin „aptalca oturmak için“ verildiğini söyledi. Bu söylediği tabii ki gerçeği yansıtmıyor. Onun yazılarında hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği pırıltılar var: Satırlarında adalet tutkuyla savunuluyor, çelişkiler tüm keskinliği ile tanımlanıyor, iyi ile kötü arasında kesin bir ayrım aşılıyor. Yücel’in Türkiye’den gönderdiği röportajları, portreleri, söyleşileri ve analizleri, bu ülke üzerine yazılmış en tarafsız gazetecilik örnekleridir. Bu ülkede Deniz’in yanısıra yüzlerce gazeteci, memur, akademisyen ve sivil absürt suçlamalarla tutuklu bulunuyor.

Deniz’in kitabında sadece Türkiye’den yazdığı haberler yer almıyor. Aynı zamanda geride bıraktığımız 13 yıl içinde Jungle World, taz ve Die Welt gazetelerinde yayınlanan yazılarından bir seçkiye de yer veriliyor. Toplu yazıları, Deniz'in sadece adaletin ve iktidar gücünün kötüye kullanıldığını biraz düşünebilen herkesin farkettiği yerler üzerine yazılar yazmadığını, keskin gözlem yeteneğine sahip olduğunu ve neyin yanlış neyin komik olduğunu çok güçlü bir şekilde tanımladığını gösteriyor. Kitap, onun bu yeteneğini nispeten daha az zararlı konularda da, müttefiklerin bulunduğu varsayılan Almanya'da, solcular arasında, çevreciler ve gazeteciler arasında da ihmal etmediğini göstermeyi amaçlıyor.

Deniz Yücel bir taraftar. Bir futbol taraftarı. Ya da balık taraftarı. Ama herşeyden önce insan taraftarı. Bu yüzden de hiç taviz vermiyor, bu yüzden de ancak sadece seven insanlar gibi şiddetli bir tutku hissediyor. O inanmaya değer bir şeye inanıyor, o büyük bir mucizeye inanıyor. İnsanlar aşık olabilirler. Bir başka insana veya özgür ve adil bir yaşamın hayatı çok daha güzelleştireceğini içeren bir fikre. Başka türlü bu ülkenin insanlarını büyük bir empati ile yazamazdı, ki bu ülke ondan önce ve sonra binlerce insanın özgürlüğünü çaldı. Başka türlü Almanlar’ın tuhaflıkları üzerine ironik ve ısrarlı yazılar yazamazdı, onları yüreğinde hissetmeseydi.

#BuyDeniz

Bugünlerde arkadaş çevremden bazıları bana şu soruyu soruyor: Deniz’in tutuklanmasını bir yıl boyunca kamuoyunda politik bir konu olarak gündemde tutmak ne kadar zordu? Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Bundan sonra da daha kolay olmayacak. Esasen bir yıldan bu yana hiç bir şey değişmedi. Hiç kimse Deniz’in bir gün bile hapishanede kalmasını istemiyor. Ve durum Deniz’in bir keresinde yazdığı gibi: Günleri geriye dönük olarak sayıyoruz. Deniz ile eşi Dilek için görüşmedikleri bir gün daha eksilmiş oluyor.

Biz de kitabın çıkacağı 14 Şubat günü, Kreuzberg’teki Toplantı Salonu’nda düzenlediğimiz büyük okuma için aynı şekilde hareket ediyoruz: WhatsApp üzerinden haberleşmeler, gösteri güzergahlarının belirlenmesi, Brandenburg Kapısı’nda gerçekleştirilecek dayanışma konserleri için hazırlıklar ve koordinasyon çalışmaları ile geçirdiğimiz her günle, bizim için de bir gün azalmış oluyor. Deniz Yücel gibi bir insanı hapise atmak için tek bir neden var: Onu susturmak istiyorlar. Bunun işe yaramayacağını görmeleri için devam ediyoruz. Ve kitabı yayınlıyoruz. #FreeDeniz artık #BuyDeniz oldu, ancak kitap tükenene kadar.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!