piwik no script img

Atatürk'e hakaret ve İslamcılıkHesaplaşma sırası kimde?

16 Nisan Referandumu sırasında ve sonrasında Atatürk’e küfür edilmeye başlanması ve Sözcü gazetesine yapılan operasyon, AKP’nin yeni rejimine karşı gösterilen direnci aşındırmaya yönelik.

„Bugün İslamcı gruplar AKP çatısı altında iktidarda.“ Foto: dpa

Türkiye Cumhuriyeti'ndeki İslamcılığın köklerinde, Atatürk ile hesaplaşma vardır. Ancak Atatürk'ün toplumun geniş kesimlerinin üzerinde mutabık olduğu milli bir figür olması, kendisini koruyan yasalar vb. nedenlerle, geçmişte Atatürk’e değil de onun çevresine saldırmak daha kolaydı. Atatürk’ün silah arkadaşı ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, tarihsel olarak İslamcılar için daha açık bir hedefti.

AKP dönemindeyse bu durum değişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın ailesinin sahibi olduğu Albayrak Grubu bünyesindeki „Derin Tarih“ isimli dergide Atatürk'ün eski eşi Latife Hanım tarafından yazıldığı iddia edilen bir mektupta, Atatürk için „Çakma Napolyon“ ifadesi kullanıldı. TV Net'te yayımlanan 'Derin Tarih’ programında ise yazar Süleyman Yeşilyurt, „Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan hakkında‚ „Çankaya’nın nikahsız First Lady’si“ ifadelerini kullandı.

Halkın tepkisini çeken bu sözlere bir süre sessiz kalan iktidar, tepkiler büyüyünce dergi hakkında „Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret“ suçundan soruşturma başlatarak‚ Derin Tarih’in mayıs sayısı hakkında „el koyma ve toplatma kararı“ verdi. Yeşilyurt hakkında da gözaltı kararı çıkarıldı. Fakat daha bu tartışma bitmeden Mustafa Kemal Atatürk’ü anma günü olan 19 Mayıs’ta, Kemalist, cumhuriyetçi ve milliyetçi kesimlerin okuduğu Sözcü gazetesine operasyon düzenlendi. Suçlama, Gülen cemaati mensupları için kullanılan bir terim olan „FETÖ’cülük“tü.

Sözcü, milliyetçi yayın çizgisinden ötürü demokrat kesimler tarafından sıkça eleştirilen bir gazete. Özellikle ülkede yaşayan Kürtlerin demokratik taleplerini görmezden gelmesi ve seçilmiş kişilerin hapse atılmasını alkışlayan söylemleri, kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Seküler-milliyetçi Sözcü gibi bir gazete ile FETÖ arasında bağ kurup AKP ile kurmamak insanların aklına hakaretti. Peki bu absürt operasyon neden yapıldı? AKP’nin bundan sonra hesaplaşacağı kesim Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalistler mi?

Bild: özel
Barış İnce

1982 doğumlu. On yıldır çalıştığı ve bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Birgün gazetesinde yazar ve Yayın Kurulu Üyesi.

AKP'nin dindar ve etnik siyasetinin seçiciliği

AKP’nin izlediği dinsel ve etnik temelli ve ranta dayanan siyaset anlayışı, ülkede yaşayan farklı kesimleri kapsamıyor. Bu durumda da toplumda çeşitli direnç noktaları oluşuyor. Çağdaş kesimler için Atatürk ve laiklik, bu direnç noktalarından biri, Atatürk ise önemli bir sembol. Erdoğan’ın tek adamlığı ile yeni bir rejim inşası için getirilen referandum öncesinde özellikle „hayır“ eğilimli kentlerde Atatürk’e övgü içeren bağımsızlık savaşının sembol marşı „İzmir Marşı“ stadlarda, meydanlarda, konserlerde tepkisel bir şekilde söylendi. Bu durum toplumun geniş kesimlerinde “Erdoğan’ın Cumhuriyet ve Atatürk ile kavga ettiği“ duygusunun hakim olduğunu ortaya koydu.

Toplumun bu algılamasının yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Türkiye İslamcılığı, Osmanlı’nın son dönemlerinde, yıkılan imparatorluğun kurtuluşunun İslam birliğinde olduğu tezinden türemiştir. Ancak Osmanlı’nın dağılma döneminde Anadolu’nun işgal edilmesi ile birlikte direnişe geçen güçler, İslam temelinde değil; ulus temelinde bir mücadeleyi temel almışlardır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı ulusal kurtuluş mücadelesine olumsuz bakan pek çok dini kesim, kurtuluş hareketine karşı fetvalar yayımlamıştır. Cumhuriyet'in kurulmasının ardından Mustafa Kemal ve arkadaşları, ülkedeki geri kalmışlığı ve Osmanlı’nın dağılmasını modernleşememeye bağlamış, dinsel taassup ile de hızlı bir şekilde hesaplaşmak istemiştir. Atatürk’ün kimi zaman zorla yaptığı, hızlı modernleşme hamleleri de pek çok tarikat ve cemaatin yer altına çekilmesine yol açmıştır.

AKP çatısı altında İslamcılık

Bu grupların tam olarak yok olmadığı ve her çok partili seçim denemesinde sağ partiler tarafından kullanıldığı görülebilir. Çok partili döneme geçildiğinden beri sağ partiler, modern Türkiye’nin tüm ekonomik ve siyasal sorunlarını „dinsizliğe“ bağlayarak özellikle kırsal kesimleri ve kent yoksullarını etkilemeyi başardılar.

Toplumdaki sosyal ve ekonomik sıkıntıları ilerici bir hatta çekmek isteyen sosyalist kesimler ise 1960-80 arasında etkili olmayı başardı. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle sol hareket ezilince meydan tamamen İslamcılara kaldı.

Bugün İslamcı gruplar AKP çatısı altında iktidarda. Geçmişte yaşamadıkları pek çok olanağı AKP döneminde yaşamaktalar. Vakıfları, yurtları, kursları yayıldı, kamu ihaleleri kendilerine verildi, islami öğretilere dayanan muhafazakâr eğitim sistemi ve kültürü sayesinde kendilerine çok kolay katılımcı bulabildiler.

Bir çeşit tarikat-cemaat koalisyonuna dönen AKP, kamu hizmetlerini de dini cemaatler arasında pay etmiş gözüküyor. Yargıda ve polis teşkilatında hâkim olduğu bilinen ancak hep daha fazlasını isteyen Gülen cemaatinin, istediklerini alamadıkça Erdoğan ile sorun yaşadığı ve sonrasında ülkeyi kana buladığı biliniyor. Yarın öbür gün başka bir cemaat ya da tarikatın benzer bir kalkışma yapmayacağının garantisi yok.

AKP, ülkeyi müslüman ve neoliberal bir çizgiye çekerken laiklerin, mezhep siyasetinden incinen Alevilerin, Kürt sorununun askeri metotlarla çözülmek istenmesine karşı çıkan Kürtlerin, rantın, yolsuzluğun, torpilin ayyuka çıktığını gören kesimlerin direnciyle karşılaşıyor. Bu kesimleri bir araya getiren en önemli olay Gezi ayaklanmasıydı.

Aynı enerjiyi referandumdaki “hayır“ kampanyası sırasında da gördük. Referandum sırasında ve sonrasında Atatürk’e küfür edilmeye başlanması ve Sözcü gazetesine operasyon yapılması, AKP’nin yeni rejimine karşı gösterilen direnci aşındırmaya yönelik. Üstelik bugün AKP’nin yapmak istediği şey, Sözcü’ye demokratik bir telkinde bulunmak değil; cumhuriyetçi muhalefeti susturmak, cumhuriyetin sembolleri ile uğraşıp mevcut direnci zayıflatmak.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!