Türkiye'de medya kuruluşları: ‚Kuş gibi özgür‘
Türkiye'de medya üzerindeki baskı her geçen gün artarken, özgür basın, tüm zorluklara rağmen ayakta durmaya çalışıyor.
„Ne Avrupa’da ne de diğer ülkelerde Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya var.“ Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Batı’dan Türk hükümetine gelen eleştirilere böyle karşılık veriyor. Türkiye Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise basın özgürlüğü ve tutuklu gazetecilerle ilgili sorulara, „Cezaevlerinde gazetecilik yaptığı için tutuklu kimse yok,“ diye cevap veriyor. Hükümetin istemediği haberleri yapanlar terörist suçlamasıyla tutuklanıyor.
Her ikisinin söyledikleri de doğru, çünkü AKP hükümeti hem basın özgürlüğünü hem de gazeteciliği kendine uyacak şekilde yeniden tanımladı. Erdoğan, Devlet Radyo Televizyon Kurumu TRT’yi kontrol altına almanın yanı sıra, AKP hükümetine yakın iş adamlarından bir fon kurdurarak neredeyse bütün medyayı ele geçirdi. 2014 yılında kamuoyuna sızdırılan çok sayıda telefon görüşmesi bunu açık ve net biçimde ortaya koyuyor. Telefon kayıtlarına göre bizzat Erdoğan’ın emriyle daha önce medya ile ilgisi olmayan iş adamlarının oluşturduğu fonla, bugün Türkiye’de „havuz medyası“ olarak bilinen medya ağı kuruldu.
Sadece hükümet yanlısı yayın yapan bu kuruluşlarla birlikte, bugün Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ı AKP propagandası yapan gazete ve televizyonlardan oluşuyor. Yine 2014 yılında ortaya çıkan telefon kayıtlarına göre AKP’nin medyayı ele geçirme projesinin başında şimdinin Başbakanı, dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım vardı. Kayıtlardan, çoğu inşaat sektöründe olan büyük holding sahiplerinin kendilerine kâr getirmeycek medya sahipliği işine girmek istememelerine rağmen Erdoğan tarafından zorlandıkları ortaya çıktı. Gönüllü olmayanlara o vakte kadar verilen ihaleler veya gelecekte verilmesi olası işler hatırlatıldı.
Erdoğan'ın emriyle
Serbest gazeteci olarak radyo, televizyon ve sinema belgesellerinde çalışıyor. Ayrıca Türkçe günlük gazetelere veya haber portallarına da haber ve analizler yapıyor.
Erdoğan’ın emriyle kurulan havuz medyası ile birlikte bugün Türkiye’de hükümet yanlısı yayın yapan gazetelerin başında; Sabah, Yeni Şafak, Türkiye, Güneş, Akşam, Star, Takvim, Yeni Akit, Haber Türk, Milliyet ve Vatan gelmekte.
Hükümet yanlısı yayın yapan televizyon kanalları, ATV, A Haber, TGRT, 360 ve daha niceleri, çok sayıda Türkiye kökenlinin yaşadığı Almanya’da da izlenebiliyor.
Bu medya kurumları yayınlarında çok özgür. Hükümeti destekleyen herkes vatansever, geri kalanlarsa vatan haini. Almanya ve Avrupa da hain ve hatta komplocu düşman grubunda. Mesela son olarak Yeni Şafak gazetesi, rekor derecelerde değer kaybeden Türk lirasının düşüşünün sorumlusu olarak Alman Deutsche Bank’ı gösterdiği bir haber yaptı. Deutsche Bank’ın, ihracat yapan şirketlerin aldığı döviz kredisini öngörülenden daha erken talep ederek, ekonomik terör uyguladığı iddia edildi. Haber yapılırken Deutsche Bank’tan görüş bile alınmamıştı.
Geçmişte de hükümete yakın gazeteler PYD saflarında ölen Alman bir genci haftalarca BND ajanı diye yazmıştı. Türkiye’nin en yeşil bölgelerinden Artvin’de, köylülerin açılması planlanan maden ocağına karşı yaptıkları gösterilerin arkasında da çevreci bir Alman vakfının olduğu ileri sürüldü. Liste uzun.
Alternatif medyanın var olma mücadelesi
Özetle Erdoğan’ın dediği doğru: Türkiye'de medya Almanya ve Avrupa ülkelerinden çok daha özgür. O kadar özgür ki istediğini yazıyor, doğru olmasa bile. Hatta uyduruyor. Ve bunun karşılığında ne haklarında dava açılıyor ne de ceza alıyorlar.
Peki bizim bildiğimiz anlamda hiç mi medya kuruluşu yok? Türkiye’de, Almanya’dan tanıdığımız bildiğimiz anlamda gazetecilik yapmak imkansız. Olağanüstü hal uygulamasının verdiği geniş yetkiyle Türkiye'de bir gazeteci olarak gözaltına alınıp günlerce avukatınızla görüştürülmeyip, hakkınızda iddianame hazırlanmadan aylarca cezaevinde kalabiliyorsunuz.
Ekim ayında İMC TV ile Hayatın Sesi televizyon kanallarının ve çok sayıda radyo ve ajansın da kapatılmasıyla Türkiye’de muhalif veya eleştirel haberler yapabilen hâlihazırda sadece dört kurumsal günlük gazete kaldı; Evrensel, BirGün, Cumhuriyet ve Yurt. Almanya’da da tanınan Hürriyet ve bağlı bulunduğu Doğan Grubu'nda yer alan televizyon kanalları, hükümeti kızdırmayacak şekilde hareket etme çabası içerisinde. Hatta bu baskı yüzünden çok sayıda başarılı gazetecinin işine son verildi.
İnterneti susturmak kolay değil
Türkiye, nüfusu genç bir ülke olduğu için, internet ve sosyal medya, haber kaynağı olarak büyük öneme sahip. Özellikle hükümet yanlısı medyanın asla yayımlamayacağı gelişmeler sosyal medya üzerinden yayılıyor. Kendini „yurttaş haberciliği odaklı gönüllü haber ağı“ diye tanımlayan @Dokuz8Haber oluşumu, çok hızlı olmasa da iyi bir twitter haberciliği yapıyor. 140 Journos da son zamanlarda alternatif iletişim kanallarını etkili bir şekilde kulllanan haber kaynaklarından.
Bunun dışında Diken, soLHaber, T24, gazete karınca, yolculuk gibi internet portalları, büyük finansal zorluklara karşı ayakta durmayı başarıyorlar. Başarılı yazar kadrosuyla geçen yaz yayına başlayan haber sitesi gazeteduvar.com.tr ise aktüel gelişmelerin ötesinde, her yerde bulunmayan analiz ve değerlendirmelere ağırlık veriyor. Yine birkaç yıldır Periscope üzerinden internet televizyonculuğu yapan Medyascope.tv son yılların başarılı denemelerinden. Başını tecrübeli gazeteci Ruşen Çakır’ın çektiği proje, geçen aylarda ana haber bültenine de yer vermeye başladı.
Sistematik saldırılar
Hâlâ dışarda olan ve işini yapmak isteyen az sayıdaki gazeteci de yine hükümet taraftarı medya ile onların köşe yazarları tarafından hedef gösteriliyor ve akabinde gözaltına alınıp tutuklanıyor. Erdoğan’ın veya Başbakan Yıldırım’ın gezilerinde uçağına aldığı bu köşe yazarları bilinçli şekilde birini seçerek „İhbar ediyorum. Şu gazeteci FETÖ, DHKP-C, PKK terör propagandası yapıyor. Savcılar harekete geçsin“ şeklinde paylaşımlarda bulunuyor.
Bu tür saldırılardan yurt dışında yaşayan gazeteciler de nasibini alıyor. Geçenlerde 15 Temmuz’daki darbe girişimine dair yeni ortaya çıktığı ileri sürülen görüntülerin değerlendirildiği TGRT’deki „Medya Kritik“ programında geçen bir konuşma, bu saldırıların ne kadar sistematik yapıldığını da gözler önüne seriyor. Programın sunucusu ile konuğu arasında geçen diyalog özetle şöyle:
Sunucu: Askerler konusunda bir tweet dikkatimi çekti. Almanya’da yaşayan serbest bir gazeteci, Elmas Topcu paylaşmış bu tweeti: „NATO’nun Norfolk Merkez Komutanlığı’nda görevli 25’ten fazla üst düzey Türk asker, ABD’den iltica talebinde bulundu.“
Konuk: Kim bu Elmas Topcu, PKK’lı mı?
Sunucu: Yok değil, solcu bir gazeteci.
Konuk: Bana yolladığın e-postadaki listeden mi?
Özetle, Türkiye’de, gazeteciler de basın da çok özgür.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!