piwik no script img

Türkiye sandığa gidiyorBaşkanlık değil oligarşi

Şimdilerde Erdoğan, Türkiye’yi çok radikal bir yön değişikliğine hazırlıyor. Nisan ayındaki referandum bunun adımlarından biri.

Evet, tünelin ucunda yine Erdoğan görünüyor Foto: dpa

Nisan ayının ilk yarısında Türkiye, sandık başına gidecek. Bu hemen hemen kesinleşti. Ancak referandumda neye “evet“ ya da “hayır“ deneceği, pek o kadar kesin değil.

Kimileri referandumda Tayyip Erdoğan’ın başkanlığının oylanacağı kanısında. Çok yanlış değil. Oylanacak olan anayasa değişikliği, bir tür başkanlık sistemi getiriyor. Tasarlanan sistemde de başkan seçilebilecek olan tek kişi var: Tayyip Erdoğan. Ancak referandumu kişiye indirgemek, konuyu da fazla yalınkatlaştırmak olur. Erdoğan zaten şu anda da herhangi bir Cumhurbaşkanı gibi (mesela Gauck gibi) değil. Yargı erki ve parlamento tarafından denetlenebilecek bir Obama hatta Trump gibi de değil; daha çok Putin gibi.

Parlamentodaki AKP çoğunluğu; onun söylediklerini ve istediklerini duraksamadan, içeriğini anlamaya, tartışmaya bile gerek duymadan kabul ediyorlar. Eğer referandum Erdoğan’ı başkan seçmek için yapılacak bir oylama olsaydı bu kadar gürültüye, tartışmaya gerek yoktu. Olsa olsa fiili durum anayasal bir meşruiyet kazanacak o kadar…

İktidarda bir avuç zorba

özel
Aydın Engin

1941 yılında Ödemiş'te doğdu. 1969'da tiyatroculuğu bırakarak gazeteciliğe başlayan Aydın Engin, 12 Mart 1971 Darbesi'nde tutuklandı. 12 Eylül 1980 darbesi'nden sonra yaşadığı sürgün yıllarında Almanya’da taksicilik yaparak hayatını kazandı, o yılları “Ben Frankfurt’ta şoförken” kitabında yazdı. 1991'de kısmı aftan yararlanıp vatanına döndü ve tutuklandı. Çıktıktan sonra Cumhuriyet, Agos ve Birgün Gazetelerinde yazdı. Ekim ayının sonunda Cumhuriyet Gazetesi'ne karşı yapılan operasyonda, şu anda tutuklu olan Cumhuriyet çalışanlarıyla birlikte gözaltına alındı, fakat yaşı gereği serbest bırakıldı. Hala Cumhuriyet Gazetesi’nde yazar olarak çalışmakta.

Anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse Türkiye’de bir başkan seçiminden ve bir başkanlık sisteminden çok öte bir değişikliğin kapısı aralanacak. Türkiye’de devletin yüzyılı aşan yapısında köklü, çok köklü bir değişim söz konusu.

Bu model, Ortadoğu’nun devlet geleneklerine çok uygun. Asya despotizminde lider kültü çok baskındır. Devlet kişilerden üstün, kahhar ve esirgeyen bir güçtür. Böyle bir devletin İslam ideolojisi ile hiçbir uyum sorunu yoktur; Ortadoğu, hatta Asya geleneklerinde derin kökleri vardır. Tayyip Erdoğan önderliğinde AKP’nin gitgide belirginleşen hedefi de işte böyle bir devlettir. Siyasal literatürde buna oligarşi deniyor. Oligarşi kavramının bence en yalın kestirme tanımı: İktidarda bir avuç zorba!..

AKP (Erdoğan diye de okuyabilirsiniz) böylesine köklü ve sarsıcı bir dönüşüme neden ihtiyaç duyuyor? Sorunun cevabı demokraside, özellikle batı Avrupa demokrasi standartlarında yatıyor.

Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılından bugüne -yani yaklaşık 190 yıldır- değişmeyen bir devlet politikası olarak yüzünü Batıya döndü. Bu, sırtını Doğuya döndü anlamına gelir. Devletin örgütlenmesi, hukuk sistemi, eğitim sistemi, yaşam tarzı 190 yıldır “Batı“yı örnek ve model aldı. Şimdi değiştirilmek istenen işte bu. 15 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan’ın (AKP diye de okuyabilirsiniz) Maastricht kriterleriyle hiçbir sorunu olmadı. Serbest piyasa ekonomisi ne Erdoğan’ın ideolojik ve ekonomik tercihlerine, ne de İslama aykırı, hatta tam uyumlu.

Gerçek demokrasi Erdoğan için bir karabasan

Buna karşılık Kopenhag kriterleri, yani gerçek demokrasi, Erdoğan için bir karabasan, İslam için de uzlaşmaz çelişki. İslam, göksel yasaların her zaman kul yapısı yasalardan üstün olduğunu kabul ederken, bu yasaların değiştirilemezliğine inanır ve tersini 'dinden sapma’ olarak değerlendirir. Demokrasi ise göksel değil yurttaşların elinden çıkma yasalardan ibarettir; değiştirilebilirler…

Şimdilerde Erdoğan, Türkiye’yi çok radikal bir yön değişikliğine hazırlıyor. Nisan ayındaki referandum bunun adımlarından biri.

Links lesen, Rechts bekämpfen

Gerade jetzt, wo der Rechtsextremismus weiter erstarkt, braucht es Zusammenhalt und Solidarität. Auch und vor allem mit den Menschen, die sich vor Ort für eine starke Zivilgesellschaft einsetzen. Die taz kooperiert deshalb mit Polylux. Das Netzwerk engagiert sich seit 2018 gegen den Rechtsruck in Ostdeutschland und unterstützt Projekte, die sich für Demokratie und Toleranz einsetzen. Eine offene Gesellschaft braucht guten, frei zugänglichen Journalismus – und zivilgesellschaftliches Engagement. Finden Sie auch? Dann machen Sie mit und unterstützen Sie unsere Aktion. Noch bis zum 31. Oktober gehen 50 Prozent aller Einnahmen aus den Anmeldungen bei taz zahl ich an das Netzwerk gegen Rechts. In Zeiten wie diesen brauchen alle, die für eine offene Gesellschaft eintreten, unsere Unterstützung. Sind Sie dabei? Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!