piwik no script img

Sur'da ‚kentsel dönüşüm‘Camiden gelen anons: Evleri boşaltın

“Halkını düşünen bir devlet, insanının evini başına yıkar mı? Çocukluğumuzun, genç kızlığımızın geçtiği buraları nasıl bırakacağız? Hayallerimizle oynamaya ne hakları var?“

Aileler, 1 Mayıs'a kadar mahalleyi terketmek zorundalar. Foto: dpa

“Alipaşa ve Lalebey Mahallesi sakinleri, daha önce Özel İdare tarafından evleri istimlak edilip de parasını alan ev sahiplerinin 1 Mayıs’a kadar evlerini terk etmeleri gerekmektedir.“ Camiden yükselen bu anons iki gündür Sur Mahallesi’nin gündeminde.

2009 yılında TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sur ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin “Alipaşa ve Lalebey Mahallesi Kentsel Dönüşüm Projesi“ kapsamında, buradaki tescilli yapıların dışındaki yerlerin yıkımına karar verdi. Yıkılacak 850 yapının kimisi çoklu hisselerden oluştuğu için hak sahibi sayısı 1025’ti. Yapılan görüşmeler sonucunda ev ya da para karşılığında 429 yapı için 588 hak sahibi ile anlaşma sağlandı. Bu ailelerin bir çoğu TOKİ’deki evlere yerleştirildi.

4 Aralık 2012'de Sur’un tamamı Afet Yasası olarak bilinen 6306 sayılı kanun kapsamında riskli bölge ilan edildi ve böylece tüm yetkiler Çevre Şehircilik Bakanlığı’na geçti. Bakanlık, 2013 yılında anlaşma sağlanmayan geri kalan 421 yapının yıkımı için başvurduğu mahkemeyi kazandı. Evlere dava yoluyla bedel tespit edilerek, paraları bankaya yatırıldı. Hak sahiplerinin çoğu yatırılan bedelin ev almaları için yeterli olmadığını düşündüğünden parayı almamış.

Ev sahipleri yatırılan parayı ister alsın ister almasın yıkım gerçekleştirilecek. Bunun için verilen son tarih ise 1 Mayıs. Bu karar, mahalle sakinlerine sadece 6 gün önce camiden yapılan anonsla bildiriliyor. Mahalle sakinleri şokta. Herkeste bir telaş. “Elektriği suyu keseceklermiş“, “Zorla bile olsa çıkmam“, “Bu adalet mi“ diyenler, “gidecek yerimiz yok, ne yapacağımızı şaşırdık“ diye sitem edenler… Mahalleli umutsuz ama bir şekilde sesleri duyulsun istiyorlar. Fakat isimlerini vermek ya da fotoğraf çektirmek istemiyorlar.

Bircan Değirmenci

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Özgür Gündem, Özgür Radyo, TRT, Star ve Esmer Dergisi'nde çalıştı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Basın Sorumlusu olduğu görevindeki iş akdi askıya alındı. Bianet, Kültür Servisi ve taz.gazete için yazıyor.

Bu muydu Toledo?

Sur sakini bir kadın, “halkını düşünen bir devlet insanının evini başına yıkar mı? Çocukluğumuzun, genç kızlığımızın geçtiği buraları nasıl bırakacağız? Hayallerimizle oynamaya ne hakları var? Biz 7 kişiyiz. Bir oğlum askerde, bir oğlum üniversiteye hazırlanıyor. Kocamın işleri kötü. Bizi bu kadar mağdur edeceklerini düşünemezdik. Biz çıkmak istemediğimiz için parayı bankadan almadık. Evlerimizi yapıp tekrar bize vereceklerse olurdu. Toledo dediler, bu muydu Toledo?

Evimi yapacaklar sonra 400-500 bin lira değer biçip bana satacaklar. Hangi parayla evimi geri alayım? Kanımızı içtiler, yeter artık, nereye kadar? Bu bir sürgündür. Kendileri saraylarda, villalarda otursunlar bizim bir gecekondumuza da göz koysunlar. Bu nasıl bir adalet? İnsan artık konuşmaya bile korkuyor. Keşke karşımıza çıksaydı da derdimizi anlatabilseydik. Parayı almayacağım. Elektriği, suyu kessinler yine de çıkmayacağım. Eskiden su mu vardı, yine dışarıdan taşırım“ diyor.

Yanındaki yaşlı kadın ise “Zorlukla olmaz kızım. Mecbur çıkacağız“ diye konuşmaya müdahale ediyor. “Ben paramı aldım, ev almaya yetmedi üzerine 25 bin lira borç edip Şehitlik’te ev aldım. Gelinlerimle birlikte oturuyordum. Şimdi ben ev aldım ama gelinlerimle birlikte yaşayacak kadar odası yok. Onlar artık kirada oturmak zorunda. Hepimiz garibanız, birbirimizden beteriz. Çocuklarımızı burada büyüttük. Ayrılmak çok zor olacak. Bizim gibi binlercesi gitti, mecburen biz de gideceğiz.“ diyor.

Kan ter içinde kalmış, yüzünde acı ve öfkeyle bize doğru yaklaşan bir kadın ile konuşuyoruz. Kaymakamlıktan geldiğini söylüyor. “Konuşacak bir muhatap bile bulamadığını“ söyleyerek dert yanıyor. Silvan’daki köyü boşalttıktan sonra bu mahalleye yerleştiğini anlatan kadın, “Şimdi buradan nereye gideceğim? Çadır mı kurayım? Dört aile kalıyoruz. Her birimiz ayrı bir odada. Eve 80 bin lira değer biçilmiş. Bana düşen 20 bin lira ile hangi evi alayım?“ diyerek kolumuzdan tutup, evini gezdiriyor. Mutfağı olmayan, kırık dökük müşterek banyonun olduğu evi gösterirken “Başbakan gelip yıkansın bakalım buralarda. Zaten berbat durumdayız ama hiç değilse kira vermiyoruz“ diyor.

„Yedi ceddimizle biz burada büyüdük“

Evden çıktığımızda Çeltik Kilisesi’nin bahçesindeki çimenlerde oturmuş kadınlar bizi yanlarına çağırıyor. Kısır, ayran, salatadan oluşan sofralarına davet ediyorlar. “Biz bu rahatlığı, bu huzuru hangi semtte bulacağız. Çocuklarımızı hangi okula göndereceğiz. Servis parası bile veremeyiz ki“ diyorlar.

Bir diğer kadın, ne pahasına olursa olsun evini terk etmemekte kararlı; “Ben Sur olaylarında 7 gün evi terk ettikten sonra bile geri döndüm. Tek başıma buradaydım. Bütün komşuların anahtarı bendeydi, evlere ben sahip çıkıyordum. Bomba sesleri altında yaşadım. Kapı, pencere bırakmadılar, odaların duvarlarını deldiler. Buradan çıkarsak öleceğiz, nefesimizi kesecekler. Bir insanın nefesini kessen o insan yaşayabilir mi? Ben Suriçi'nin dışında bir yeri bilmem ki. Yaşayamam zaten orada. Sudan çıkmış balığa döneceğiz ama bunu anlayan yok. Hiçbir hazırlığımız yok“ şeklinde konuşuyor.

Mahallede tarihi ve tescilli olan bir eve gidiyoruz. Melek adındaki evin sahibi kendini bildiğinden beri buralarda yaşadığını, “yedi ceddimiz burada oturuyorduk“ diyor. Ev tescilli olduğu için yıkılmayacağını ancak bedeli fazla olacağı için geri alamayacaklarını söylüyor. Valiliğe, kaymakamlığa gittiğini ancak bir sonuç alamadığını söyleyen Melek, mümkün mertebe evden çıkmayacağını, “Gerekirse benzin döküp kendimi yakarım“ diyor. “Televizyonda insanların evleri yıkılmasın diye görüntülerini izlerken bir gün bizim de başımıza geleceğine inanmazdık.“ diyor.

Muhtar da mağdur

Mahallede ev sahipleri dışında kiracı olanlar da var. Mehmet adındaki mahalle sakini, “Biz kiracıyız, kirada oturuyoruz. 1 Mayıs’a kadar nereye çıkacağımı bilemiyorum. Çok zor durumda insanlar var. Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Ne kira yardımı var ne başka bir şey. Bir daire karşılığı bile para vermemişler. Çocuklarımız birbirine alışmış. İşe gidince aklımız kalmıyor, rahatız. Olan fakir fukaraya oluyor, onlara el atacak kimse yok.“ diye konuşuyor.

Mahalle muhtarı Behzat Sular ise yasal olarak karar alındığı için yapacak bir şey olmadığını söylüyor. Mahalleliye Şubat ayında tebligatın yapıldığını söyleyen muhtar, “Ben de mağdurum. Bizim evleri de yıkacaklar“ diye anlatıyor.

Çocukların cıvıl cıvıl koşturduğu paket taşların olduğu sokaklardan, huzursuz ve gergin mahalleliyi arkamızda bırakarak çıkıyoruz.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!