piwik no script img

Grup Yorum üyeleri Paris'te„Güçlü olan faşist iktidarlar değil, halkın sanatıdır“

Gri bültenle aranan iki Grup Yorum üyesi artık Paris'te, Yılmaz Güney’in mezarı başında. Selma ve İnan Altın, Fransa'ya „ışınlanmış“ olsalar da Türkiye'den umudu kesmiyorlar. Değişmeyen bir sürgün hikayesi.

Foto: Erk Acarer

Paris'in Menilmontant Bulvarı'nda trafiğin gürültüsü kafelerdeki insan sesine karışıyor. Grup Yorum üyesi vokalist Selma Altın, 1984’te bu şehirde yaşamını yitiren yönetmen Yılmaz Güney’in, Pere Lachaise Mezarlığı’ndaki anıtına doğru yürürken, “Sanat, yolunu bulur“ ifadesini kullanıyor.

Mezarlıkta, yaklaşık bir aydır sürgünde olan Grup Yorum üyeleri Selma ve İnan Altın'ın etrafı sevenleri tarafından çevriliyor. Başlarına 300’er bin TL ödül konulan iki sanatçı ile aynı fotoğraf karesinde yer almak isteyenlerin sayısı bir hayli fazla.

Grup Yorum, 11 üyesi cezaevinde olan bir müzik grubu. Selma Altın'ın ve 5 diğer Grup Yorum üyesinin isimleri, Şubat ayında Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından “aranan terörist listesi“ne konuldu. Aynı listede yer alan grubun bateristi İnan Altın da burada; kırlaşmış saçlarına dokunuyor. Gözleriyle gülen, ara ara dalıp türkü söyleyen Selma Altın, onun hem meslektaşı, hem yol hem de hayat arkadaşı. 11 üye tutuklanmadan hemen önce „İlle de Kavga“ albümünü tamamlamışlardı. Şimdi Fransa'dalar.

“Hakkımızda bulunan bir dosya bile yok.“ ifadelerini kullanıyor İnan. Değişmeyen bir sürgün hikayesi.

„Kırık enstrümanlar“

Müzik grubunun “kültür evi“ olarak kullandığı İstanbul'daki İdil Kültür Merkezi, 2016'nın Ekim ayında emniyet güçleri tarafından basıldı. İçerdeki müzik aletleri kırıldı. Hemen akabinde parçalanmış saz, gitar ve piyano ile çekilen, “Kırık enstrüman“ klibi, Türkiye ve dünyada yankı uyandırdı. Dayanışma mesajı yayınlayanlardan biri dünyaca ünlü protest şarkıcı ve söz yazarı Joan Baez’di:

“Her şeyi tamir edeceğiz. Müziğiniz insanları harekete geçiriyor. Sizin hapse atılmanız, müziğinizin ve yaptığınız işlerin insanlara dokunduğu, onları harekete geçirdiği anlamına geliyor… Çok yaşayın siz!“

Çekiç gömlek, gaz maskesi

Polis, kısa süre sonra İdil Kültür Merkezi’ni bir kez daha ziyaret etti. Bu kez sadece enstrümanları kırmadı, alıkoydu. Aralık 2016’da ise, 7 Grup Yorum üyesi yasa dışı Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) üyesi olmak suçlamasıyla tutuklandı. Üyeler bu iddiaları reddetti: “Biz devrimci, sosyalist müzisyenleriz, örgütle organik bağımız yok.“

Yorum’un merkezi olan İstanbul Okmeydanı’ndaki İdil Kültür Evi’ndeki çekiç, gaz maskesi ve haki gömlek delil sayıldı. Merkezde tadilat yapılıyordu. 4 işçi de üyelerle birlikte cezaevine gönderildi. Grup Yorum üyelerinin 3 ayın sonunda tahliyesi, İdil Kültür Merkezi’nde dostlara ve basına verilen mütevazi bir davetle kutlandı. Aynı anda, İdil Kültür Merkezi’nin önünden zıhlı polis araçları geçiyordu. İçeriden sokağa yayılan melodi, meydan okuyordu: “Haklıyız kazanacağız…“

Cezaevinde müzik

Tahliyenin ardından, İnan Altın, Grup Yorum’a duyulan sevgiyi ve müziklerinin büyük bir kitleye ulaşmasını esprili bir dil ile anlatıyordu:

“Devlet ne kadar rahatsız olursa halk aynı ölçüde sevip, sahipleniyor. Evet toplumun her katmanı bizi sevdi. Sonunda IŞİD’e bile ulaştık, cezaevinde müzik yapmayı sürdürdük. Yan koğuşta ise IŞİD’ciler kalıyordu.“

Selma Altın Paris’te grup olarak amaçlarının sadece müzik yapmak değil, toplumsal mücadele yürütmek olduğunu dile getiriyor; „Ne müziği, ne enstrümanlarımızı ne de hedef kitlemizi sınırlandırdık. Sokaklar, meydanlar, fabrikalar ve üniversite sahnemiz oldu.“

Yorum’un en kitlesel konserleri İstanbul Bakırköy, halk pazarı alanında gerçekleşti. “Bağımsız Türkiye“ konserleri serisinde 14 Nisan 2013’te gerçekleşen konsere 500 bin civarında kişi katıldı.

Üç farklı kuşak, tek bir ülke

Yorum, bu kadar büyük ilgiyi bir günde toplamadı; 33. yaşa kolay ulaşılmadı. 12 Eylül 1980 darbesi için en uygun tanımdı: Toplumun üzerinden bir silindir geçti! Darbe sonrasında, demokratik toplum kuruluşlarının, sendikaların kapılarına bir bir kilit vuruldu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi; 50’si asıldı. Geride suskun ve apolitik bir toplum kalmıştı. Dönemin iklimini, kahvehane ve restoranlara asılan tabelalar özetliyordu: “Siyaset konuşmak kesinlikle yasaktır.“

Askeri cuntanın etkileri 80’li yıllar boyunca kendini gösterdi. Hak aramak, tepki göstermek, itiraz etmek suç sayıldı. Bir çıkış yolu arayanlar da vardı. 1985 yılında, İstanbul’daki Marmara İletişim Fakültesi öğrencileri Kemal Sahir, Tuncay Akdoğan, Metin Kahraman ve Ayşegül Yordam Grup Yorum’u kurdu. 1987’de ilk konserler gerçekleşti. Aynı yıl “Sıyrılıp gelen“ adlı albümleri de piyasaya çıktı. Yorum; askeri darbede lise öğrencisiyken terör faaliyetleri içinde olduğu gerekçesi ile tutuklanıp idam edilen 18 yaşından küçük Erdal Eren için yaptığı şarkı ile darbe dönemini anlattı. Şair Gülten Akın’a ait şiir bestelendi: “…Büyüyüp de on yedine geldiğinde baban sana idamlar alacak…“

12 Eylül, 90’larda faili meçhul cinayetler dönemine dönüşüyordu. HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yönetiminde olduğu o günleri BBC Türkçe’ye verdiği röportajda şöyle özetlemişti: “Bugün kaç ölüm olacak, nereden haber alacağız, akşam eve gidebilecek miyiz, hangi köyden feryat yükselecek?, diye uyanıyorduk. İşkence başvuruları çok yoğundu, faili meçhuller çok fazlaydı.“

2 Temmuz 1993’te, kültür şenliğine katılmak için Sivas’a giden aydın ve sanatçılar, gericilerin saldırısına uğradı. 33 kişi kaldıkları Madımak adlı otelin yakılması sonucu hayatını kaybetti. Grup Yorum; o yılların karanlığını “Hiç Durmadan“ albümüne aldığı şarkı ile anlatıyordu: “Ölümden Öte Ne Var.“ Aynı albümde, Sivas’a da ağıt yakılıyordu: “…Sivas ellerinde sazım tutuşur, söz tutuşur canım türkü tutuşur…“

Yorum 2000’lerde “karanfil kokan ülkemin caddelerinde bekle bizi, bekle“ diyordu. Maden kazasında ölenleri, sistem eleştirisi ile selamlıyordu: “…Açlığa yürü derler, kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler.“ 2013 yılındaki Gezi Direnişi’nde, 6 Haziran’da, polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine, aylarca komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğa ağıt yaktılar: “Berkin’im uyan…“ Grup Yorum’un en büyük özelliklerinden biri üyelerinin değişmesi, yenilenmesiydi.

80’lerin ortası, 90’lı yıllar, 2000’ler ve sonrasını anlatan 3 kuşak ortaya çıktı. Önceki kuşak bir sonraki kuşağı hazırladı. Anonim bir anlayışla kalıcı olan sadece “Yorum“ ismi oldu. Çıkardıkları 24 albüm, 2 milyonun üzerinde dinleyiciye ulaştı.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın neredeyse her yerinde sevilen bir grup oldu Yorum. Avrupa’da pek çok ülkede “Grup Yorum Gönüllüleri“ kuruldu. Almanya, Fransa, İngiltere'de konserler verildi. Her yerde sevildikleri gibi, yasaklar da onları her yerde takip etti. Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında Almanya Federal İçişleri Bakanlığı, Baden-Württemberg, Hamburg, Hesse ve North Rhine Westfelya eyaletlerine gönderdiği yazıda, Grup Yorum konserlerine izin verilmemesini talep etmişti.

„Halkın sanatıdır güçlü olan“

İdil Kültür Merkezi, 2016'da baskına uğramadan önce „toplumsal gerçekçi“ sinema için de bir okul olma yolundaydı. İnan Altın'ın da yönetmenleri arasında olduğu F Tipi isimli film, Türkiye cezaevlerindeki tecriti anlatıyordu.

Yine İnan Altın'ın yönettiği, mahalle hayatını, gençlerin uyuşturucu ile zehirlenmesini anlatan ikinci bir film de çekim aşamasındaydı. Ancak set, zırhlı polis araçlarıyla basıldı. Henüz tamamlanamadan yasaklandı. İki Grup Yorum üyesi ise Paris’e göç etti… Grup Yorum'un iki üyesi, şimdi Yılmaz Güney'in yattığı mezarın başında. Buradaki ilk amaç bir yandan müzik yapmayı sürdürürken, diğer yandan yarım kalan film projesini cep telefonundaki FaceTime uygulaması üzerinden de olsa tamamlamak. Ve en önemlisi, umudu kaybetmemek:

“Burada olmamıza rağmen yüzümüz Anadolu halklarına, ülkemize dönüktür. Tüm yaşananlara rağmen umutsuz olmadık, olmayacağız. Güçlü olan faşist iktidarlar değil, halkın sanatıdır. Diyoruz ki; Dadaloğlu’ndan Karacaoğlan’a; Nazım Hikmet’ten Yılmaz Güney’e; Ruhi Su’dan Grup Yorum’a bu ses hiç susmayacak!“

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!