Gazeteci Barış İnce: „Umudu çoğaltmak gerek“
BirGün Yayın Danışmanı Barış İnce ile gazetecilikte aşılması gereken zorlukları, yeni medya eğilimlerini ve yerel seçimlerin ardından Türkiye’deki gelişmeleri konuştuk.
14 yıldır gazetecilik yapan Barış İnce, bu sürenin 10 yıllık kısmında BirGün'de yazı işleri müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliği gibi görevler üstlendi. Halen BirGün’ün yayın danışmanı olarak görev yapan İnce ile Dünya Basın Özgürlüğü Günü için Hamburg'da buluştuk. İnce gazetecilikte aşılması gereken zorlukları ve yeni medya eğilimlerini, Türkiye’deki gelişmelere paralel olarak aktardı: “‚Beter olsun, daha kötü olsun, dibe vuralım oradan çıkarız‘ fikrine inanmıyorum. Dip balçık gibidir.“
taz.gazete: Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ne zaman daralmaya başladı?
Barış İnce: Olumsuz süreç 2010 yılındaki “Anayasa Değişikliği Paketi“nin kabulü ile başladı. Kırılma o zaman oldu. Yargı sistemi AKP kontrolüne geçince muhaliflere açılan davalar çoğaldı. 2013’teki Gezi direnişinin ardından hükümet intikam dönemine girdi. Hapis cezası ile sonuçlanan davalar ise 2014’te, AKP’ye karşı yapılan yolsuzluk operasyonları sonrasında başladı. Erdoğan operasyonları kendisine karşı yapılan bir darbe olarak gördü. Yolsuzluk iddialarına ilişkin haber yapan herkese dava açtı.
2016'daki darbe girişimi sonrasında neler yaşandı?
Yeni bir dönem başladı. “FETÖ/PDY örgütüne destek vermek“ diye tanımlanan çok muğlak bir suç ortaya atıldı. Erdoğan'ı eleştirmek de yolsuzluklar hakkında haber yapmak da FETÖ'ye destek vermek olarak tanımlandı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler'in her yıl yayınladığı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye bu yıl da 180 ülke arasında 157. sırada. Son bir yılda her şey aynı kaldı demek iyi niyetli bir tespit mi olur?
Son bir yılda ana akım gazeteler el değiştirdi. Birgün, Evrensel, Cumhuriyet ve Sözcü’nün davaları sürüyor. Ortada dava açacak çok gazeteci kalmadı denebilir. Bir rahatlama yok yani.
Gazetenize ve size açılmış kaç dava var?
100'ün üzerinde. Bunların pek çoğu AKP yetkililerine ve Erdoğan'a hakaret kapsamına giriyor. Terör meselesiyle ilgili bir dava söz konusu değil ancak soruşturmalar var. Bunlar gözdağı. Benim dört davam var, hepsi hakaret suçlamasıyla açıldı.
Tüm bunlar Birgün'ü nasıl etkiliyor? Tirajlarınız ne durumda?
Çok ortaklı bir modelimiz var. BirGün ortaklardan toplanan sermaye ile kuruldu. Patronsuz bir gazeteyiz. Bu nedenle geçmişten beri ekonomik sıkıntılarımız var. Kağıt, dağıtım, reklam alma sıkıntısı yaşıyoruz. Gezi sonrasında hükümet dışındaki alternatif medyaya artan ilgiden BirGün de fazlasıyla yararlandı. Genç, dinamik bir gazete haline geldi. O dönem tirajlarımız 5 binden, 25-30 bin arasına çıkmıştı, sonra yeniden düştü. İktidarın muhalif gazetelerin önemli gelir kaynağı olan “Basın-İlan Geliri“ni kesmesi işi daha da zorlaştırdı. Öte yandan reklam verenler tedirgin, “muhalif gazetelere reklam vermek riskli“ diye düşünüyorlar.
Bu zorlukları nasıl aştınız?
Yurttaş abonelik kampanyası örgütledik. Böylece o dönemki sıkıntıyı atlattık. Dünyadaki gibi Türkiye'de de kağıt baskıya ilgi azalıyor. Sosyal medyadan haber takibi artıyor. Buna da ayak uydurmak lazım.
Kağıt fiyatları da çok pahalı değil mi? Gazeteyi her gün basmak gerçekten sürdürülebilir mi? Nasıl bir çıkış arıyorsunuz?
Türkiye'de kağıt üretimi yok. Dışarıdan alınıyor. Tefeciler, depolarda kağıt stoku yapıyor. Kağıt maliyetinin arttığı dönemde kağıdı piyasaya sürüyorlar. Biz ise, bir akım ve fikir gazetesi olan BirGün’ün kağıt baskısına son vermek yerine haber ağırlığının internete kaydırmaya ilişkin bir yöntem izliyoruz. İnternette daha fazla haber, video, röportaj yayınlamaya başladık. Böylece Google gelirleri arttı. Fakat bir fikir gazetesi sadece Twitter'da link paylaşarak gelişemez. Bir fikirden, dünya görüşünden bahsediyoruz. BirGün gazetesi Türkiye'nin ve dünyanın kadın yanlısı, emek yanlısı, doğa yanlısı biçimde değişmesini istiyor. Gazetede bu tarz bir dünyayı hedefleyen gazeteci ve yazarlar çalışıyor. Bu yüzden bu fikrin basılı olarak da dolaşıma sokulması gerektiğini düşünüyoruz.
Aynı zamanda gazete okumasıyla Twitter takibinin aynı olmadığını biliyoruz. Örneğin bir maden kazası ile ilgili bir linkin hemen üstündeki linkte Game of Thrones haberi ya da magazin haberi olabiliyor. Siz orada maden kazasının nedenlerini, arka planını okuyamadan Game of Thrones'a atlıyorsunuz. Bağlam ortadan kayboluyor, bu da beyinde de bir sıkılganlık yapıyor. Küçük çocuklara YouTube izletmeyin demelerinin sebebi de bu konsantrasyon krizi.
Almanya’da ne yapıyorsunuz?
Almanya’ya, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) açtığı bir bursla geldim. Buradaki gazetecilerle görüşerek Türkiye'deki durumu, BirGün'ü alternatif medyanın önemini anlatıyorum. Kendi çalışmalarım konusunda da bilgi veriyorum. Ayrıca Birgün'ün Almanya'da iki dilde çıkması projesi var. Bunun için fizibilite çalışması yapıyorum.
Avrupa ve Almanya’daki sürgün gazeteciliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ciddi anlamda baskı görmüş ve Türkiye'de yaşama imkanı kalmamış insanlar burada. Akademisyenlerin durumu da ortada. Çabaları yararlıdır. Üç kişi orada, beş kişi burada şu an için belki küçük adacıklar kuruyoruz. Bunların bir gün Türkiye'de birleşmesi gerekiyor. Bu tabii ki siyasi iklimin değişmesiyle alakalı. Ben umut görüyorum çünkü toplum değişiyor, yeni bir kuşak geliyor. Bu genç kuşak Türkiye'de Erdoğan'la cisimleşmiş olan baskıcı, tek tipçi, tek adamcı otoriter zihniyete ve onun din üzerinden kurduğu yapıya uyum sağlamadı. Genç kuşak dışa açık, daha modern. Eğitim ve kültüründen de ödün vermek istemiyor. Bu durum gençlerin Müslüman olmadıkları anlamına da gelmiyor, ancak AKP’nin din vurgusundaki çelişkileri de görüyorlar. Örneğin Türkiye’de bir yanda derin bir yoksulluk, bir yanda da ulu orta bir şatafat hüküm sürüyor. Gençler bunu görüyor, “Dindarlık bu mu?“ gibi bir sorular soruyorlar. 5 – 10 sene öncesiyle kıyaslarsak, seküler hayata yönelik belirgin bir eğilim olduğunu düşünüyorum.
Yerel seçimlerin sonucunu AKP'nin yavaş yavaş çözülmesinin başlangıcı olarak değerlendirebilir miyiz? Yoksa işler daha iyiye gitmeden önce biraz daha kötüye mi gidecek?
“Beter olsun, daha kötü olsun, dibe vuralım oradan çıkarız“ fikrine inanmıyorum. Dip balçık gibidir. O yüzden, dibi görmek yerine, inişi durdurmayı demeliyiz. Mesela insanların bir şey yazıp söyleyemedikleri bir dönemde tek yapabildikleri protesto için farklı bir partiye oy vermekse, bunun anlamını küçümsememek gerekiyor. Seçim sürecinde „CHP çok mu iyi,“ diyenler oldu. Bu şekilde bakamayız. Herhangi bir dönemde yaşamıyoruz. Genç nüfusun ülkeyi nasıl terk ettiğini istatistiklerden görüyoruz. Böyle baktığımızda ülkenin tamamen elimizden gitmesine dur demeliyiz. Görünen o ki, bazı şeyler gelişiyor. Eğer bunu büyütürsek Erdoğan bunun karşısında duramaz. İktidarlar yenilmez değildir, umudu çoğaltmak gerekiyor.
Ekonomik kriz de giderek derinleşiyor… Bu Erdoğan’ı nasıl etkiler?
Erdoğan yıprandı. Türkiye'de sıcak para denizi bitti. Rant alanları daraldı. Sıcak para, kısmi bolluk Erdoğan’a yarar sağlıyordu. Şimdi eski gücü olmadığı için ikna ve rıza kabiliyeti düştü. Ekonomik krizi de çeşitli yöntemlerle aşmak istiyor. Suriye’de kurmayı amaçladığı güvenli bölgede ciddi inşaat yatırımları yapmayı düşünüyor. Amacı Türkiye'nin inşaat sektörünü yeniden yeşertip kimi işsizleri oraya almak, Türkiye'deki Suriyelileri oraya göndermek ve ucuza çalıştırmak. Bu fikir de tam olarak sonuçlanamazsa büyük bir girdap geliyor.
Ancak bu dediğiniz bir anda olmayacak. Bu süreçte alternatif medya için ne yapılabilir?
Biz doğru mücadele verirsek, birbirimizle dayanıştığımız mekanizmaları çoğaltırsak yapılabilecek şeyler var. Mesela Türkiye'de biz neden bir haber ajansı kuramıyoruz? Türkiye'deki alternatif basın kuruluşlarını, elbet farklı eğilimleri var ancak ortak bir ajans havuzuna niye kavuşturamıyoruz? Neden bir dağıtım ağı kuramıyoruz? Bunları neden yapmıyoruz? Bunlar çoğalırsa istihdam da yaratır. İnsanlar bize destek olur, arkamızda dururlarsa bunları yapabiliriz. Bu şekilde örgütlenirsek daha güçlü oluruz.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!