piwik no script img

Erdoğan geldi, kendini yaktı„Politik yolda çok daha fazlasını yapabilirdi“

26 yaşındaki Ümit Acar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'ya geldiği 27 Eylül günü kendini yakarak intihar etti. Ailesiyle konuştuk.

Acar'ın eniştesi: „Yalnızlık ve buhran duygularını harekete geçirdi.“ Foto: özel

26 yaşındaki Ümit Acar, 27 Eylül Perşembe günü sabah saatlerinde Almanya’nın Ingolstadt şehrinde kaldığı evden çıkmak üzereydi. Birlikte yaşadığı kardeşi Sertaç Acar, kapıda abisinin elinde bir benzin bidonu görünce onunla ne yapacağını sordu. Ümit Acar cevap verdi; “Hiç, bir arkadaşımın motorsikleti için benzin alacağım, senden biraz para alabilir miyim?“

Kaldığı evden ayrıldıktan sonra, ormanlık bir alana gitti. Saat 11.00 sıralarında bulunduğu yerin konumunu cep telefonuyla bir yakınına gönderdi. Gönderilen konuma saatler sonra giden polis ekipleri, Acar'ın yanmış cesedini buldular. Acar, intihar etmişti.

Ardında bıraktığı Facebook videosunda intihar sebebini Kürtçe olarak söylüyordu: “Biliyorsunuz bugün Erdoğan Almanya’ya geliyor, bu protestomun bir nedeni de budur. Almanya ile Türkiye’nin dostluklarının bize yaşattıklarını biliyorsunuz.“

Acar'ın Türkiye'nin güneydoğusundaki Batman ilinin küçük bir kasabası olan olan Kozluk’ta başlayan kısa yaşam öyküsü, bir süre İstanbul'da yaşadıktan sonra Almanya’daki küçük bir şehirde noktalandı.

“Gerçek ismi Sagros’tu“

26 yıldır Almanya’da yaşayan Acar'ın eniştesi, güvenlik endişesiyle ismini vermek istemiyor. Acar'ın eylemini onaylamadığını, bunun doğru bir mücadele yöntemi olmadığını söylüyor; “Kendi yaşamını bitirdi, aileyi de perişan etti. 'Sagros’, halkı için, inandığı politik yolda çok daha fazlasını yapabilirdi.“ Eniştesi, Ümit'in gerçek isminin Sagros olduğunu söylüyor; “Kürtlerde isim hep sorun zaten. Dilimiz sorun, ne yapsak suçluyuz. Ümit, esas ve Kürtçe ismi Sagros’u Türkiye’de kullanamıyordu.“

Kardeşi Sertaç Acar, abisinin Batman'da geçirdiği çocukluk yıllarını anlatıyor. Top oynamayı, ağaçlara tırmanmayı sevdiğini hatırlıyor. Sonra büyüdükçe giderek politikleştiğini.

Baba Hayrettin Acar; HDP üyesi. Oğullar Ümit ve Sertaç da, Kürt halkına yapılan baskılara sessiz kalamıyor; iktidar karşıtı eylemlere katılıyor. Ailenin anlattığına göre 2015 yılında, Türkiye devleti ve PKK arasındaki ‚barış sürecinin’ bitmesiyle Kürt şehirlerinde yaşam zorlaşıyor. Batman’da aileye yönelik baskılar da artıyor. Sertaç Acar, bu baskılara ek olarak devletin bölgede yaşayanlara bir ‘seçenek’ sunduğunu anlatıyor: “Ya koruculuk yaparak devletin yanında yer alacaksınız, ya da buradan defolup gideceksiniz.“

Böylece aile 2015 yılının sonlarına doğru İstanbul’a taşınıyor. 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından politik aktivitelerde bulunan Kürtler hakkında toplu tutuklamalar başlayınca, baba Hayrettin Acar iki oğlunu Almanya’ya yollamak zorunda kalıyor. İltica ediyorlar. “Başka bir yere gelince insanın kırgınlığı ve öfkesi artıyor“ diye anlatıyor kardeş Sertaç Acar: “Üzerine, bunalım da ekleniyor. Halkımız için çaba gösterecektik; ama böyle değil.“

Ekonomik durum cenaze için müsait değil

Ingolstadt'ta yaşayan Ümit Acar ve kendisinden 2 yaş küçük kardeşi Sertaç'in kolay bir yaşamı olmuyor. Sertaç bir döner dükkanında çalışıyordu, Ümit işsizdi. Ailenin geri kalanı ise hala İstanbul'da. Anne Sıtkıye Acar haberi aldığından beri perişan halde; ablası Berfin aldığı habere inanmak istemiyor. İlkokul çağında olan en küçük kız kardeş Beytül ise abisinin başına geleni duyduğundan beri ağzına lokma koymuyor.

Ümit Acar'ın cenazesinin nerede toprağa verileceği hala belirsiz, çünkü ailenin ne cenazeyi Türkiye'ye getirecek, ne de tören için Almanya'ya gelecek parası var. Tanınmaz haldeki genç adamın cesedi, Ingolstadt'ta bir Adli Tıp Morgu'nda bekliyor. Türkiye’de OHAL ile birlikte kapatılmasının ardından faaliyetlerini Almanya’da sürdüren Mezopotamya Kültür Derneği temsilcileri, cenazeyi almaya gidiyor. Cumartesi günü taz ile konuşan Enişte, işlemlerin birkaç gün daha sürebileceğini söylüyor.

Geçmişte benzer eylemler

Geçmişte Kürtler arasında benzer intihar eylemleri yaşandı. Bu eylemler; Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin baskısı ile 1998’de Suriye’den çıkarılıp, bir yıl sonra Kenya’da yakalanarak İmralı Cezaevine konması ile başlayan süreçte arttı.

Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasından sonra, 17 Kasım 1998’de Rusya’da iki Kürt genci Ahmet Yıldırım ve Remzi Akkuş, üzerlerine benzin döküp, sloganlar atarak kendilerini yakmıştı. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin ilk haftasında aralarında 11 yaşındaki Zehra Çelik’in de bulunduğu 63 kişi kendisini yaktı. Daha yakın zamanda, 2014 yılında, Roboski katliamının 2. yıldönümünde, İzmir’de yaşayan 22 yaşındaki Mahsun Özen, Öcalan’ın mahpusluğunu protesto etmek için kendini yaktı.

Acar'ın Facebook videosunda yaptığı konuşma, bu eylemlerle benzerlik taşıyor: Acar yayınladığı videoda Öcalan'a özgürlük çağrısı yapıyor, Kürtlere karşı yapılan saldırılarda Türkiye gibi Almanya’nın da payı olduğunu vurguluyor.

Enişte, Ümit Acar'ın PKK ile olan bağının „sempatizanlık çerçevesinde“ olduğunu, Acar'ın hiçbir örgüte üye olmadığına inandığını söylüyor; „Bu eylem kararını da tek başına aldığını düşünüyoruz. Yalnızlık ve buhran duygularını harekete geçirdi.“ 26 yaşında kendisini yakan Ümit’in Kardeşi ise kırgın, daha fazla konuşamıyor. “Ama şunu özellikle yazın“ diyor ve ekliyor: “Her şey şerefsiz Erdoğan’ın gelişi yüzünden.“

“Adaletsizliği telafi etme ihtiyacı“

Almanya'da yaşayan psikolog Olga Hünler, bu tür bir intihar girişiminin sadece bireysel ve psikolojik arka planı değil, sosyal ve toplumsal bir yönü olduğunu söylüyor; “Bu konuda yapılmış çalışmalar, bu edimin arkasında yoğun bir umutsuzluk ve yaşanan adaletsizlikleri telafi etme ihtiyacı olduğunun altını çizmektedir.“

Hünler'e göre bireyler taleplerine karşılık bulamadıklarını düşündüklerinde bu edimi kamuya açık alanlarda gerçekleştiriyorlar; “Bu davranışın altında stres, umutsuzluk, depresyon gibi psikolojik faktörler olmakla birlikte bu davranışı tetikleyecek sosyal ve politik koşulların da mutlaka iyi anlaşılması gerekiyor.“

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!