piwik no script img

Cumhuriyet iddianamesi‚Referandum sonrası hukukun‘ provası

Cumhuriyet çalışanları, tutukluluklarının 5. ayında kendilerine yöneltilen suçlamaları öğrendiler. Şimdi gözler iddianamenin gönderildiği mahkemede.

Foto: Semih Poroy

Türkiye'de hukuk sistemi, önümüzdeki hafta yapılacak referandumun öncesinde önemli kırılmalarından birini yaşıyor. 21 gazeteciyi tahliye eden mahkeme heyeti, AKP yanlısı gazeteciler tarafından hedef gösterilmelerinin ardından görevden alındı. Yargı erki, iktidara biadını sundu. Referandum sonrasının hukuk sistemi provası olarak da değerlendirilebilecek bu durum, Cumhuriyet gazetesinden tutuklu 11 arkadaşımız için 5 ay sonra açılan davayı yürütecek mahkeme üzerinde baskı oluşturup oluşturmayacağı kuşkusunu akıllara getiriyor.

Silivri Cezaevi'nde ağır bir tutukluluğa tabi tutulan 11 arkadaşımız hakkında 5 ay sonra iddianame düzenlendi. 5 ay önce de belli olduğu üzere iddianamede Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) ve PKK/KCK adına faaliyette bulunmak iddiasının tek dayanağı, gazetede çıkan haberler ve Twitter paylaşımları. Cumhuriyet iddianamesinde PKK/KCK adına „faaliyette bulunma suçlamasına“ gerekçe olarak akıllara zarar tespitler yer alıyor. Bunlardan biri “çevre duyarlılığı“ üzerinden PKK'ye övgü ve sempati kazandırmaya çalışmak.

Şöyle ki; gazetemiz yazarlarından Ayşe Yıldırım, 2 Haziran 2015 tarihli makalesinde PKK/KCK Eş Başkanı Cemil Bayık ile Kandil'de yaptığı görüşmeden notlar yayınladı. Yıldırım bu makalesinde “Kandil’de doğaya saygı önemli. Dağ taş demiyorlar sigara izmaritlerini bile yerlere atmıyorlar. Eteklerde yaşayan köylülerin rastgele ağaç kesmesine izin vermiyorlar“ ifadelerine yer vermişti. Ancak savcılar Mehmet Akif Ekinci ve Yasemin Baba, bu ifadelerle “gençlerin ve sivil toplum kuruluşlarının son derece hassas olduğu çevre duyarlılığı“ üzerinden örgütün övülmeye ve sempati kazandırılmaya çalışıldığı sonucuna varıyor.

Aradığınız kişinin telefonundaki programdan sorumlusunuz

Bild: özel
Canan Coşkun

Gazeteciliğe 2012'de Cumhuriyet gazetesinde başlayan Canan Coşkun, Ekim 2013'ten bu yana yargı muhabirliği yapıyor. Yargı muhabirliğine başladığı ilk zamanlarda 17-25 Aralık soruşturmasını ve peşinden gelen Gülen cemaati soruşturmalarını yakından takip eden Coşkun, ifade ve basın özgürlüğü dava ve soruşturmaları ile yakından ilgileniyor. Coşkun yaptığı haberler nedeniyle bir çok davada halen yargılanıyor.

Kriptolu mesajlaşma programı ByLock ve Eagle, son dönemlerde iddianamelerde „FETÖ üyeliğine delil olarak“ sıkça yer alıyor. Savcılar iddianamelerine ekleyebilmek için 11 arkadaşımızın telefonlarında bu programların olup olmadığına bakmışlar. Bulamayınca da “ByLock kullanan kişilerle görüşmüşsünüz“ demişler.

Daha açık anlatalım: Birine telefon ettiğiniz zaman o kişinin telefonunda hangi programın yüklü olduğunu nereden bilebilirsiniz? Bu, iletişim kurduğunuz kişilerin telefonunda Facebook, Whatsapp, Instagram yüklü olmasından sizin sorumlu tutulmanız gibi anlamsız bir durum.

İddianamede Cumhuriyet Gazetesi'nin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın göreve başladığı 8 Şubat 2015'ten sonra gazetenin yayın politikasının radikal bir değişikliğe uğradığı öne sürülüyor. Savcıların görev alanları dışına çıkarak yayın politikasını suçlama konusu yaptığı iddianamede Dündar'ın genel yayın yönetmenliğine gelmesinin içeriden ve dışarıdan “tarafsız“ gözlemciler tarafından manidar bulunduğu tespiti yer alıyor.

Savcıların soruşturmada AKP'ye yakınlığı ile bilinen tetikçi-gazeteci Cem Küçük'ü tanık olarak kabul etmesi, aynı zamanda hukukun da ne kadar “tarafsız“ olduğunu ortaya koyuyor. Evet, Twitter'dan hedef göstererek, gazeteciler Murat Aksoy ve müzisyen Atilla Taş'ı tahliye eden mahkemeyi tehdit eden Cem Küçük.

FETÖ olmadı, DHKP-C versek?

İddianamede, 100 güne yakın süredir tutuklu bulunan muhabirimiz Ahmet Şık'a ilişkin suçlamalar da yer alıyor. Şık, 2011 yılında, eski Genel Kurmay Başkanlarından İlker Başbuğ'un da aralarında bulunduğu, pek çok asker, polis, gazeteci ve akademisyenle birlikte 1 yıldan fazla süre cezaevinde kalmıştı. Gerekçesi bugünkü iktidarı yıkma girişimiydi. Şık, Aralık 2016'da da Ergenekon davasıyla hükümete kumpas kurmakla suçlanan Fethullah Gülen cemaatinin propagandasını yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Savcılar, bu suçlamanın absürdlüğünü anlamış olacak ki iddianamede bu suçlamaya ilişkin tek satıra yer vermedi. Onun yerine tutuklama kararında ismi geçmeyen DHKP-C örgütünün propagandasını yaptığını öne sürüyorlar.

Şimdi gözler iddianamenin gönderildiği mahkemede. Mahkeme iddianameyi kabul ederken, 11 arkadaşımızın tutukluluğunu bitirebilir ya da tutuklululuğun devamına karar verebilir. Bu süreci ise geçtiğimiz hafta gazetecileri tahliye eden hakim ve savcıların görevden alınmasından ayrı okuyamayacağımız ortada.

taz lesen kann jede:r

Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen

Mehr zum Thema

0 Kommentare

  • Noch keine Kommentare vorhanden.
    Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!