4. yılında Gezi Direnişi: „O ruh peşini bırakmaz“

Gezi Direnişi'nin üzerinden 4 yıl geçti. Gezi, Türkiye’nin en uzun soluklu, en sivil, en geniş katılımlı eylemi oldu. İktidarın artan baskısına rağmen toplumsal muhalefet devam ediyor.

İktidarın her „galibiyeti“ bir sonraki direnişe ilham verdi. Foto: Murat Bay

AKP ve Erdoğan iktidarının korkusu bir türlü bitmiyor. Saray iktidarı, 2013'ün Haziran'ında yaşananlar gibi kitlesel bir direnişin kendi geleceğini nasıl etkileyeceğini biliyor. Bu nedenle en küçük çaptaki eylemlere karşı bile “bir Gezi daha olmaması için“ orantısız tedbirler alınıyor. Türkiye bir kısırdöngünün içinde! İktidar, korktukça sopa gösteriyor, baskı ve şiddete başvurdukça işlenen suçlar artıyor, bu da daha fazla korkuya yol açıyor…

AKP, 2002’de reform, modern Türkiye, güçlü bir gelecek, ülkenin karanlık geçmişiyle yüzleşme gibi sözlerle iktidara geldiğinde toplumun büyük çoğunluğu bu vaatlere şüpheyle yaklaşıyordu. İhvan (Müslüman Kardeşler) geleneğinden gelen iktidar partisi çok geçmeden, siyasal İslam’a uygun riyakârlığını gösterdi.

Uzlaşmaya yanaşılmadı

Gezi öncesindeki süreçte emek, demokrasi ve özgürlüklere saldırı, yaşam tarzına müdahale, mezhepçi, milliyetçi düşünce, kadınları hiçe sayan uygulamalar toplumsal muhalefeti her geçen gün büyütürken, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan toplumla uzlaşma yoluna yanaşmadı. Bunun yerine taleplerini ve seslerini yükselten kitleyi karşısında konumlandırmayı ve düşman saymayı uygun buldu.

Her seferinde kazandığını düşündüğü “kâğıttan zaferleri“ toplumun önüne koyan Erdoğan, her kâğıttan galibiyetin bir sonraki direnişe ilham vereceğini bilmeliydi. Türkiye’deki tüm direnişlerin kalbi olan Gezi’yi özellikle hedefe koyan Cumhurbaşkanı, o günleri unutamadı, affedemedi, korkusunu gizleyemedi… Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran eylemler, bir domino etkisiyle büyüdü.

Haziran Direnişi’nin dinamiği

AKP iktidarı ve Erdoğan, toplumla birlikte devlet mekanizmasıyla da bir hamur gibi oynadı. Bunların istenen kıvama gelmesi için toplumun bir kesiminin talepleri her seferinde kutuplaştırmaya itildi. Halkın neredeyse yarısının değerleri hiçe sayıldı. Demokrasi, eşitlik, hukuk, çağdaş toplum normları ve laiklik kavramlarından gün geçtikçe uzaklaşıldı. Toplum bir kıvılcıma hazırdı. İstanbul’un kalbi Taksim'de kalan son yeşil alanlarından birinin yıkılmak istenmesi bardağı taşıran damla oldu.

Metaforlar üzerinden Cumhuriyet değerlerine saldıran iktidar; laiklik, demokrasi, özgürlük isteyenlere 'bizden değilsin’ mesajını verdi. Gezi Direnişi, buna karşı çıkan milyonlarca insanı alanlara topladı. Gençler ve kadınlar başı çekti. Gezi, Türkiye’nin en uzun soluklu, en sivil, en geniş katılımlı eylemi oldu. Türkiye’nin 81 şehrinin 80’inde büyük sokak gösterileri oldu. Erdoğan’ın tahtı sallandı.

Gezi; mezhepçi, tekçi, saldırgan, dediğim dedikçi bir nobranlığa karşı, “biz de varız, buradayız“ çığlığı oldu. Erdoğan, gösterileri şiddetle bastıran kolluk güçleri için “destan yazdılar“ ifadelerini kullandı. Türkiye, halkıyla çatışan bir lidere ilk kez şahit oldu. Gerçek destanı ise, özgürlük ve geleceklerine dayanışma ruhuyla sahip çıkan halk yazmıştı. Nobranlığın karşısında mizah, kadınlar, gençler, müzik, ince bir zekâ ve barış talepleriyle birarada durdular.

Gezi ilham verdi

Türkiye’nin yarısı, 4 yıldır tek adamlığa karşı yürütülen mücadeleyi sürdürüyorlar. Bu insanlar 16 Nisan referandumunda da Erdoğan’ın kurmak istediği sisteme karşı da direndi. Yıllar içinde emniyet güçleri, dozu giderek artan bir şiddet yöntemine başvursa da toplum, barış, eşitlik ve özgürlük taleplerine sadık kaldı. Bunun en son örneği olarak, akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın KHK ile ihraç edildikleri mesleklerine dönme talebiyle başlattıkları ve sonrasında açlık grevine dönüşen oturma eylemi gösterilebilir.

Polis müdahaleleri, gözaltılar, hatta eylemin yapıldığı insan hakları anıtının ve anıta çıkan sokakların abluka altına alınması, sonu gelmez bir korkuya işaret ediyor. Türkiye; iki yüz günü aşan bir süredir tamamıyla barışçıl yollarla sürdürülen direnişin sonunda, masum bir talep için açlık grevi yapan iki eğitim görevlisinin tutuklanmasına da şahit oldu.

Toplum çıkış arıyor

4 yılın ardından Saray'ın üzerinde hala Gezi’nin hayaleti dolaşıyor. 16 Nisan’daki şaibeli referandumun ardından kazandıklarını zannedenlerin karşısına “hayır bitmedi“ diyen geniş kitleler çıktı. Gezi’den Yüksel Caddesi’ne direniş, dönüşerek devam ediyor. OHAL ile ülke yönetmek, herkesi susturup yola devam etmek üzerine şekillenen bir planın tarihte örnekleri çok; ve tarih bize bunun sürdürülebilir olmasının mümkün olmadığını gösteriyor.

Erdoğan da bunu derinlerde hissediyor. Çığırından çıkan baskının, adaletsizliğin, vicdansızlığın nedeni bu! Biliyor… Hiçbir zaman mutlak bir zafer kazanamayacak, toplumun yarısı hiçbir zaman kendisine saygı duymayacak, uyguladığı yöntemler karşısında sessizliğe bürünmeyecek… Erdoğan korkularından asla sıyrılamayacak. Gezi’nin ruhu, Erdoğan'ın peşini bırakmayacak.

Einmal zahlen
.

Fehler auf taz.de entdeckt?

Wir freuen uns über eine Mail an fehlerhinweis@taz.de!

Inhaltliches Feedback?

Gerne als Leser*innenkommentar unter dem Text auf taz.de oder über das Kontaktformular.

1972 doğumlu gazeteci. Milliyet, Sabah ve Cumhuriyet Gazetesi'nin ardından Birgün için muhabirlik yapan Acarer, 2016'da Metin Göktepe Gazetecilik ödülüne ve 2017'de Çağdaş Gazeteciler ödülüne laik görüldü.

Das finden Sie gut? Bereits 5 Euro monatlich helfen, taz.de auch weiterhin frei zugänglich zu halten. Für alle.

Bitte registrieren Sie sich und halten Sie sich an unsere Netiquette.

Haben Sie Probleme beim Kommentieren oder Registrieren?

Dann mailen Sie uns bitte an kommune@taz.de.