İktidar yok, hiç kimseye: Almancayı anarşist şarkılarla öğrenin
70'lerde Almanya'yı sallayan solcu rock grubu Ton Steine Scherben'in şarkı sözleriyle Almanca'yı öğrenmeyi deneyin.
Almanca zor bir dil. Ben bu dili öğrenmeye geç sayılabilecek bir yaşta, 28’inde başlamış biri olarak bu zorlukla yakından tanışıyorum. Mark Twain’in “Korkunç Alman Dili“ başlıklı meşhur makalesi pek güzel anlatır: Bu dil, kurallarla doludur ve daha kötüsü, bazen kurallara verilebilecek örnek sayısı, kuralın istisnalarına verilebilecek örnek sayısından daha az olabilir. Fakat esas mesele yine de bu kuralların hepsini ezberlemekten ibaret değil. Zorlu Almanca sınavlarında yüksek performans sergilemiş ama buna rağmen birileriyle iki kelime etmekte müthiş zorluk yaşayanlar var.
Keza bu dil, kitaplardan öğrenilen kuralları, konuşmak için ihtiyaç duyulan bir duygu ile birleştirmenin oldukça zor olduğu bir dil. Ben, gramer kitaplarında bulamadığım bu duyguyu, Ton Steine Scherben isimli bir müzik grubunda buldum. Ton Steine Scherben, Alman bir protest rock grubu. Müzikleri, 70’li yılların mücadele ruhunun, devrimci romantizminin izleriyle dolu. Eğer o romantizmle bağ kurmanızı sağlayacak bir hikâyeniz varsa, tamam işte: Grubun şarkıları, Almanca öğrenmenize yardımcı olabilir.
Bu yazı ilgilisine Almanca öğrenme derdiyle baş etmek adına bir metot önerirken, ilgisizineyse çağına damga vurmuş, solcu bir Alman müzik grubunun kısa hikâyesini aktarma niyeti taşıyor. Tabii günün sonunda kendinizi molotof kokteylleri üzerine düşünürken, patronunuzu pataklamaya giderken ya da duvarlara „İktidar yok, hiç kimseye!“ yazarken bulmanız mümkün. İyi mi, kötü mü, siz karar verin.
Gelelim Ton Steine Scherben'in hikâyesine…
Grup, Berlin’de 1970 yılında, ikisi de “Ralph“ adını taşıyan 20’li yaşlarındaki iki delikanlı tarafından kuruluyor (gerçek adı Ralph Möbiüs olan Rio Reiser ile gerçek adı Ralph Peter Steitz olan R.P.S. Lanrue). Rio Reiser, grubun adının Troya kentinin kalıntılarını ortaya çıkaran arkeolog Heinrich Schliemann’ın bir cümlesine dayandığını söylüyor: “Was ich fand: Ton, Steine, Scherben.“ (Bulduğum, balçık -aynı zamanda ses anlamına da geliyor-, taşlar, cam kırıklarıydı.) Grubun basçısı Kai Sichtermann’a göreyse bu isim, Doğu Almanya’da bir işçi sendikası olan “VEB Bau Steine Erden“e uzanan bir çağrışımın ürünü.
İlk şarkılar “Macht kaputt, was euch kaputt macht“ (Sizi kıranı/bozanı, siz de kırın/bozun) ve “Wir streiken“ (Grev yapıyoruz) içinden özellikle ilki, anarşist hareketler içinde ve özellikle ev işgalcileri arasında yıllara yayılan bir popülerlik kazanıyor. Bugün bile bu şarkı, Alman protest müziğinin temel taşlarından biri olarak anılmaya, protestolarda ve alternatif mekânlarda çalınmaya devam ediyor:
[…]
Savaş uçakları uçuyor / Bomber fliegen
Tanklar dolaşıyor / Panzer rollen
Polisler vuruyor / Polizisten schlagen
Askerler ölüyor / Soldaten fallen
Patronları korumak / Die Chefs schützen
Hisseleri korumak / Die Aktien schützen
Hukuku korumak/ Das Recht schützen
Devleti korumak / Den Staat schützen
Bizden! / Vor uns!
Sizi kıranı siz de kırın / Macht kaputt, was euch kaputt macht!
Bu iki şarkının Berlin’in bugün “Küçük İstanbul“ olarak anılan Kreuzberg semtinde kaydedilmesi ardından grup, şans eseri, bazı kaynaklara göre 50 bin, bazı kaynaklara göre 100 bin seyircinin önüne çıkma fırsatı buluyor. Almanya’nın Baltık Denizi üzerindeki adası Fehmarn’da, 6 Eylül 1970’te düzenlenen “Love and Peace“ Festivali’nde sahneye çıkan grup, daha sonra meşhur olan seyirci ve medya önündeki haşarılıklarının ilk işaretini de burada veriyor. Rio Reiser, sahnede sanatçıların parasının ödenmediğini duyuruyor ve seyircileri “organizatörleri yere çalmaya“ davet ediyor. İlk ateşe verilen, festivali tertip edenlerin bürosu oluyor ve ardından sıra sahneye de geliyor. Grup, katıldığı festivali kendi çıktığı sahneyle birlikte ateşe veren bir haşarılar topluluğu olarak kısa sürede nam salıyor.
Yazılı medyayla iletişim kurmayı asla beceremeyen ve anlaşılan becermek de istemeyen grubun üyelerinden Nikel Pallat, 1971 yılında WDR televizyonunda „Ucu açık“ isimli programa katılıyor. Katılımcıların sigaralarını tellendirerek grubun “Seni kıranı sen de kır“ şarkısını tartıştığı 1971 tarihli programda Pallat, televizyonun boktan, liberal yayınlar yapan bir organ olduğu ve toplum üzerindeki baskının hiçbir şekilde değişmediği tespitini yapıyor. Pallat, „İşte bu yüzden bu masayı kıracağım“ diyor ve cebinde getirdiği baltayı masa üzerine indirmeye başlıyor.
Fakat “masa da masa“, belki kapitalizmi imlercesine kırılmak bilmiyor. Pes eden Pallat, bu kez mikrofonları yerlerinden kopartıp cebine koyuyor ve bu mikrofonlara „gerçekten mücadele eden gençler için ihtiyacı olduğunu“ söylüyor.
Sahip oldukları bu radikal tavırla grubun plak üreticileriyle anlaşabilmesi elbette beklenemezdi. Bu yüzden kendi firmalarını, David Volksmund Prodüksiyon’u kuruyorlar. Bunu ilk albüm, “Warum geht es mir so dreckig?“ (Neden böyle boktan halim?) takip ediyor.
İlk albümdeki şarkıların önemli bölümü, kapitalist kentin ve toplumsal ilişkilerin ve ailenin bireye “salladığı parmağa“, yüklediği sorumluluklara isyanı ve özgürlük isteğini içeriyor. Açılış şarkısı “Ich will nicht werden, was mein Alter ist“ (Babam gibi olmak istemiyorum), evde çocuğuna “yaptığı işlerin boş olduğunu, bu şekilde hiçbir zaman ailesini doyuramayacağını ve hatta evlenecek birini bile bulamayacağını“ söyleyen bir babadan bahsediyor:
Ama ben babam gibi olmak istemiyorum /Aber ich will nicht werden, was mein Alter ist
Babam gibi olmak istemiyorum /Ich will nicht werden, was mein Alter ist
Bunu bırakmak istiyorum, para umurumda değil /Ich möchte aufhören und pfeifen auf das Scheißgeld
Bu böyle devam ederse dünyayla işim kalmaz, biliyorum /Ich weiß, wenn das so weitergeht, bin ich fertig mit der Welt
Çalışmak hayatı tatlı kılıyor, makine yağı kadar tatlı /Arbeit macht das Leben süß, so süß wie Maschinenöl
Gün boyu asla yapmak istemediğim şeyler yapıp duruyorum /Ich mach den ganzen Tag nur Sachen, die ich gar nicht machen will
Patronuma güzel bir dayak çekmek istiyorum /Ich möchte gern mal meinem Chef die Möbel gerade ziehn
[…]
İktidar yok, hiç kimseye
Grubun ilk albümden hemen bir yıl sonra, 1972’de çıkan ikinci albümünün adı, hâlâ Alman anarşist hareketinin en önemli sloganlarından biri: “Keine Macht für Niemand“ (İktidar yok, hiç kimseye) Albüme adını veren şarkı, grubun en meşhur şarkısı olmakla kalmıyor, Alman rock müziğinin ölümsüz klasikleri arasında da sayılıyor:
Özgür değilim, seçtiğim sadece / Ich bin nicht frei und kann nur wählen
Hangi hırsızın beni soyacağı / Welche Diebe mich bestehlen
ve hangi katilin emirler yağdıracağı/ welche Mörder mir befehlen
Bin kere kanadım ve onlar beni unuttu / Ich bin tausendmal verblutet und sie ham mich vergessen
Bin kere öldüm açlıktan, onlar boğazlarına dek tıkındılar /Ich bin tausendmal verhungert und sie war'n vollgefressen
Güneyde, batıda, doğuda ve kuzeyde / Im Süden, im Westen, im Osten, im Norden
Bizi öldürenler her yerde aynı / Es sind überall dieselben, die uns ermorden
Her şehirde ve her ülkede / In jeder Stadt und in jedem Land
Yaz bu sloganı duvarların hepsine / Schreibt die Parole an jede Wand
Yaz bu sloganı duvarların hepsine / Schreibt die Parole an jede Wand
İktidar yok, hiç kimseye! / Keine Macht für Niemand!
İktidar yok, hiç kimseye! / Keine Macht für Niemand!
[…]
Grubun o günlerin ardından dalga dalga yayılan şöhreti, Berlin Duvarı’nı da aşarak Doğu Almanya’ya ulaşıyor ve diktatörlüğün çözülmeye başladığı bir dönemde, 1987 yılında Doğu Berlin’de bir konsere davet ediliyorlar. (Grup, 1985 yılında dağılıyorsa da özellikle Rio Reiser, grubu temsil etmeyi sürdürüyor.) Bu konser, binlerce Doğu Almanya yurttaşının istihbarat örgütü Stasi ve ceberrut devlet aygınının gözleri önünde “Bu ülke o ülke değil!“ diye haykırdığı tarihi bir an olarak kayıtlara geçiyor. Bu büyülü ana ait maalesef yalnızca bir ses kaydı var ama o bile oradaki duyguyu bir miktar olsun bugüne taşımaya yetiyor.
Şarkı, esasen kapitalist kentin orta yerinde sıkışıp kalmış birinin özgür bir ülkeye hasretini anlatıyor; fakat burada, Doğu Almanya Cumhuriyeti'nin kalbinde, başka bir bunaltının ve özgürlük isteğinin yurduna dönüşüyor. Rio Reiser, piyanonun başında yalnız. Alkışlar ve çığlıklar arasında tuşlara usul usul dokunmaya başlıyor ve “Der Traum ist aus“ (Rüya sona erdi) şarkısını söylüyor:
Rüyamda gördüm, savaş bitmişti / Ich hab geträumt, der Krieg wär vorbei
Sen buradaydın ve biz özgürdük / Du warst hier, und wir waren frei
Ve parıldıyordu sabah güneşi / Und die Morgensonne schien
Tüm kapılar açılmıştı ve boşalmıştı zindanlar / Alle Türen waren offen, die Gefängnisse war'n leer.
Ne silah kalmıştı geriye ne de savaşlar / Es gab keine Waffen und keine Kriege mehr.
Bu, cennetti. / Das war das Paradies.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından doğmuş mücadele neslinin ve duvara karşı doğmuş Alman gencinin kimileyin fazlaca romantizme bulanan özlemleriyle dolu bir şarkı. Bir rüyadan bahsediyor ama nakaratında sürekli, “Rüya sona erdi ama onun gerçek olması için her şeyimi vereceğim“ diye haykırıyor. Bir dizesi ise rüyalara dalıp gitmeyi tümden reddediyor ve yüzünü buz gibi gerçeğe dönüyor:
Var mı yeryüzünde / Gibt es ein Land auf der Erde,
bu rüyanın gerçek olduğu bir ülke? / Wo dieser Traum Wirklichkeit ist?
Gerçekten bilmiyorum. / Ich weiß es wirklich nicht.
Bildiğim tek bir şey var, evet bundan eminim / Ich weiß nur eins und da bin ich mir sicher:
Bu ülke o ülke değil! / Dieses Land ist es nicht.
Bu ülke o ülke değil!/ Dieses Land ist es nicht.
Ton Steine Scherben, 1985’teki dağılma ardından bir kez daha toparlanıyorsa da ürettikleri albümler “Unutulmayanlar“ tadında kalıyor ve ilk iki albümün gücüne bir daha yetişemiyor. Grubun efsanesi, dikbaşlılığın sembol ismi Rio Reiser ise 20 Ağustos 1996’da, aşırı alkol tüketiminin yol açtığı bir iç kanama nedeniyle, henüz 46 yaşındayken hayata veda ediyor. Bir dönemler grubun menajerliğini yapan Almanya Parlamentosu Başkanvekili Claudia Roth, onu şu cümlelerle anıyor: “Ben Rio’dan o günlerde anlatamayacağım kadar çok şey öğrendim. Sahnenin gücü, duyguların büyüsü. Rio gerçekti, özgündü; o, 'Ben, kendim olmak istiyorum!’ diyen bir çığlıktı.“
Ton Steine Scherben, duyguyla yaşayan ve duyguyla söyleyen bir grup olarak önemini ve etkisini korumayı sürdürüyor. Şarkıları, daha fazla insana ulaşabilmek adına bilinçli olarak anlaşılır bir dil tercih etmeleri nedeniyle de, Almanca öğrenme derdine düşmüş olanlar için bir olanak. Ben, şarkı sözlerini önce sözlük yardımıyla çevirmeyi, ezberleyene dek okuyarak takip etmeyi bir yöntem olarak benimsedim ve çok verim aldım. Aynı dertten muzdarip olan herkese öneririm.
taz lesen kann jede:r
Als Genossenschaft gehören wir unseren Leser:innen. Und unser Journalismus ist nicht nur 100 % konzernfrei, sondern auch kostenfrei zugänglich. Texte, die es nicht allen recht machen und Stimmen, die man woanders nicht hört – immer aus Überzeugung und hier auf taz.de ohne Paywall. Unsere Leser:innen müssen nichts bezahlen, wissen aber, dass guter, kritischer Journalismus nicht aus dem Nichts entsteht. Dafür sind wir sehr dankbar. Damit wir auch morgen noch unseren Journalismus machen können, brauchen wir mehr Unterstützung. Unser nächstes Ziel: 40.000 – und mit Ihrer Beteiligung können wir es schaffen. Setzen Sie ein Zeichen für die taz und für die Zukunft unseres Journalismus. Mit nur 5,- Euro sind Sie dabei! Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!