Katliamın 7. yılında: „Roboski davası AİHM’den büyüktür“
28 Aralık 2011'de meydana gelen katliamdan yedi yıl sonra, Roboskili aileler siyah giymeye ve yas tutmaya devam ediyorlar.
28 Aralık 2011’de, Şırnak-Uludere’nin Irak sınır bölgesindeki Roboski ve Bujeh (Ortasu) köylerinden, 28’i aynı aileden ve 19’u çocuk olan 34 kişi, TSK’nın F-16 savaş uçakları tarafından bombalanarak katledildi. Hükümet kısa sürede katliamı kabul etti, ama “Özür dilemeyi gerektirecek bir durum yok,“ dedi. Roboski katliamı, çözüm sürecinde bile, AYM dahil yargı konusu olmadı. AİHM de “başvurudaki bazı belgelerin eksik oluşuna“ dayanarak dosyayı reddetti. Neticede ne ulusal ne uluslararası hukuk işledi.
Genelkurmay ertesi gün öğleden sonra olayı doğrulayana kadar anaakım medya Roboski katliamıyla ilgili hiçbir haber yapmadı. 2 Ocak 2012’de, hükümet sözcüsü Bülent Arınç “Bulgular bir operasyon yapılmasını gerektirecek bulgular gibi görünüyor. Şu aşamada resmi olarak özür dilemeyi gerektirecek bir durum yok“ diyordu.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise katliamdan yaklaşık beş ay sonra, 23 Mayıs 2012’de, katledilenlere şöyle hakaret edecekti: “Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Daha ağır bir sonuç olunca, yargılanamaz duruma gelip hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı gölgede kaldı. O bölge bölücü terör örgütü KCK’nın kontrolündedir. Para hareketinin bir bölümü kaçakçılıktır. 34 insanımız, çoğu yaşı küçük gençlerimiz, bu olayın figüranlarıdır. Figüranlara takılıp kalıyoruz.“
İki gün sonra, Erdoğan da benzer ifadeler kullandı: “Burada bir hatanın olmuş olabileceğini başından söyledik, ama bölgenin bir terör bölgesi olduğunu da söyledik. Kimse kalkıp sınır boyu kaçakçılığını meşru gösterme gayretine giremez.“
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve TSK’ya minnettarlığını dile getiren Erdoğan, AKP Kadın Kolları Kongresi’nin 26 Mayıs’taki toplantısında o dönem yasaklanması gündemde olan kürtaj üzerinden de Roboski için adalet arayanlara karşı kürtaj karşıtı ve cinsiyetçi bir benzetme yapmıştı: “Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir.“
Oysa Roboski bir katliamdı. Savaş uçaklarıyla yapıldığı için suç başkasının üstüne atılamazdı. Hükümet “Tazminatsa tazminat“ diyerek ölenlerin ailelerinin banka hesaplarına, talepleri olmaksızın, 123’er bin lira yatırdı. Roboskililer bu parayı almayı reddetti ve hukuki mücadeleye girişti. Hükümet davanın „Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmayacağı“ vaadiyle ailelerin ve kamuoyunun tepkisini dindirmeye çalıştı. Fakat dehlizin bizatihi iktidar olduğu açıktı.
Atılan tek somut adım 17 muvazzaf askere soruşturma açılmasıydı. Fakat bu soruşturmanın gerekçesi de katliam değil, sınır ticaretine göz yummaktı.
Gizlilik kararı verilen soruşturma sürerken TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda Uludere Alt Komisyonu kuruldu. Kurul katliamdan iki hafta sonra toplandı ve 27 Mart 2013’te raporunu tamamladı. Fakat, failleri işaret etmeden!
Gerçi komisyonun AKP’li başkanı İhsan Şener talimatı Genelkurmay’ın vermiş olabileceğini ifade etti, ama Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 12 Haziran 2013’te hakkında görevsizlik kararı verdiği dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi. Askeri savcılık da olayla ilgili dava açılmasına gerek olmadığı sonucuna vardı.
Affedilemez hata: Eksik belgeler
Bunun üzerine, Roboskili aileler tam bin avukatın imzasıyla 18 Temmuz 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundular. AYM bu başvuruyu Şırnak Barosu Başkanı ve ailelerin avukatı Nuşirevan Elçi’nin eksik evrak gönderdiği gerekçesiyle 26 Şubat 2016’da reddetti. Ailelerin 23 Ağustos 2016’da başvurduğu AİHM de 17 Mayıs 2018’de eksik belgeleri iki gün geç yolladıkları gerekçesiyle görüşmeyi reddetti.
15 Temmuz sonrasında, Roboski katliamının da sorumlusu olduğu söylenen bazı askerler, katliamdan değil ama, “FETÖ“den tutuklandı. Roboskili ailelerin kurduğu Roboski-Der, katliamın yıldönümünden bir hafta sonra, 7 Ocak 2017’de kapatıldı, Diyarbakır’daki Roboski anıtı kayyım tarafından kaldırıldı. Roboskili ailelerin sesini TBMM’de duyurmak için HDP’den milletvekili olan ve katliamda bir kardeşi, dokuz akrabası öldürülen Ferhat Encü ise 4 Kasım 2016’da tutuklanıp dört ay sonra, 15 Şubat 2017’de tahliye edildi, iki gün sonra tekrar tutuklandı ve halen hapiste. Velhasıl dünyanın gözü önünde işlenen katliamın faillerini yargılayabilecek ne ulusal ne uluslararası bir mahkeme var artık.
Gerçi davayı AİHM’e taşıyan hukukçulardan Kerem Altıparmak’a göre “deliller tek tek toplanabilirse“ BM İnsan Hakları Komitesi’ne başvurarak hukuki sürecin önünün açılmasına çalışılabilir, ama kendi ifadesiyle bu “epey yıpratıcı bir süreç“.
Katliamda bir kardeşi ve çok sayıda akrabasını yitiren Roboski-Der’in başkanı Veli Encü ise Şırnak Baro Başkanı Elçi’nin başvuruyu eksik belgelerle yapmış olmasını affedilmez bir hata olarak görüyor. AYM’nin ve AİHM’in ret kararından sonra Elçi’nin kendilerinden özür dilemediğini, üstelik buna rağmen tekrar baro başkanı olduğunu aktaran Encü şöyle diyor:
“Adalet arayışımızı sonuçsuz bırakanları affetmeyeceğiz. Bunu hak etmedik. Hunharca katledilen kardeşlerimiz için büyük bir adalet mücadelesi verdik. Roboskili aileler devletin verdiği 123 bin liralık tazminatı ellerinin tersiyle itmişken, şimdi 10’a yakın aile 40 bin liralık tazminatı almaya mecbur kaldı. Bu, ailelerin Şırnak Barosu’na tepkisiydi. Artık ne hukukçulara ne de siyasetçilere güvenimiz kaldı. AİHM’in ret kararından sonra adalet umudu tamamen yok oldu. Her şeye rağmen adalet haykırışımızı yükselteceğiz. Roboski davası AİHM’den büyüktür. Burada bir insanlık suçu işlendi, çoğunluğu çocuk 34 insan bombalanarak katledildi. AİHM’in, AYM’nin kararı da avukatların ihmalkârlığı, hataları da bu davanın haklılığını asla unutturmayacak.“
Katliamdan yedi yıl sonra, Roboskili aileler siyah giymeye, yas tutmaya devam ediyor.
Not: Bu yazı ilk olarak Express Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Links lesen, Rechts bekämpfen
Gerade jetzt, wo der Rechtsextremismus weiter erstarkt, braucht es Zusammenhalt und Solidarität. Auch und vor allem mit den Menschen, die sich vor Ort für eine starke Zivilgesellschaft einsetzen. Die taz kooperiert deshalb mit Polylux. Das Netzwerk engagiert sich seit 2018 gegen den Rechtsruck in Ostdeutschland und unterstützt Projekte, die sich für Demokratie und Toleranz einsetzen. Eine offene Gesellschaft braucht guten, frei zugänglichen Journalismus – und zivilgesellschaftliches Engagement. Finden Sie auch? Dann machen Sie mit und unterstützen Sie unsere Aktion. Noch bis zum 31. Oktober gehen 50 Prozent aller Einnahmen aus den Anmeldungen bei taz zahl ich an das Netzwerk gegen Rechts. In Zeiten wie diesen brauchen alle, die für eine offene Gesellschaft eintreten, unsere Unterstützung. Sind Sie dabei? Jetzt unterstützen
Starten Sie jetzt eine spannende Diskussion!